Kanıyorsa ölüyordur!


3 September 2022 12:13
18

Paylaş

Televizyon izlemeyi uzun zamandır bıraktım, kimi zaman internette dolaşırken YouTube’da rastladığım videolar oluyor. Çekim kalitesi falan açısından içler acısı olduğunu söyleyebiliriz. Kamerayı önüne alanın yorum yaptığı bir platform aslında ama yine de bazı meslekler açısından yeni bir mecra olduğu için izlediğiniz video’daki içeriğe önem veriyorsunuz, öyle şaşaalı ekipman, malzemeler, ışıklar, açılar sizi pek ilgilendirmiyor.

O konuyla ilgili konuşan kimse, videoyu açıyorsunuz ve izlemeye hatta dinlemeye başlıyorsunuz. Çünkü karşıda bir adam ya da kadın konuşuyor, her bölümde aynı görüntü, aynı açı aslında bir podcast gibi. Tabi burada asıl lüks ve ilgi çekici olan istediğiniz zaman, istediğiniz içeriği kendi seçiminizle ekrana yansıtmanız. Elbette bazen algoritmanın tacizine de maruz kaldığmız oluyor ama olsun yine de “bu kanalı önerme”, ya da “ilgilenmiyorum” seçeneklerini tıklayarak o tür içerikleri ana ekranınızdan temizleyebiliyorsunuz. Bir kişinin ya da yayın kurulunun seçtiği içerikleri reklamlarla sarmalanmış olarak tv’den izlemektense, bu daha cazip sanki.

Tabi bir de artık yavaş yavaş YouTube’un ölmesi var. Ölmesi derken böyle büyük canavarları hemen öldüremezsiniz aslında. Önce lime lime parçalamaya başlarsınız, sonra onun acı çektiğine şahit olduğunuzda motivasyonunuz artar ve işe daha çok asılmaya başlarsınız acı çekiyorsa bitebilir çünkü. Neler neler bitmedi ki değil mi?

Vakti zamanında Myspace diye platform vardı, bütün müzisyenler, müzikle ilgilenenler profiller oluşturdular, hatta Justin Timberlake satın almıştı, daha doğrusu büyük yatırım yaptı adam etmek için. Ölmez bitmez diyorlardı, şimdiyse birçoğumuz adını sanını bile hatırlamıyor.

Netscape diye bir şey vardı mesela. Tarayıcı. Herkes onu kullanırdı, düşünsene Javascript’i bulan geliştiren şirket bu. Sonra popülaritesini kaybeder, başka firmalara devirleri yapılır ve can çekişe çekişe ölüme mahkum olur…

Dedim ya, büyük canavarlar asla hemen ölmez.

Kanıyorsa ölebilir, evet.

Önce acıtırsın, biraz kanatırsın sonra yavaş yavaş ölüme terkedersin. Arnold Schwarzeneger’in bir filmde repliği vardı hatırlarsınız, uzaylı yaratıktan yeşil bir sıvı akıyor, ekip arkadaşı “kanıyor bu!” diyor. Arnold cool bir şekilde dönüp “kanıyorsa ölüyordur” diye cevap veriyor.

Şimdi o yüzden YouTube için bu ifadeyi kullandım, çünkü kendileri de artık sanırım bunu kabul etti. Bu son geliştirdikleri uygulamalarla vs. Mesela daha önce yüklenen videoların içerisinden 60’ar saniyelik bölümleri kesip kırparak “story” formatında yeniden yüklemeye izin veren bir uygulama başlatmışlar. Bu nedir? Bu biz TikTok’la savaşa girdik demektir. Çünkü bu formatı TikTok başlattı ve her ne kadar burun kıvırsak da çok önemli bir kitle orada vakit geçiriyor.

Bu şeye benziyor. Hani vakt-i zamanında bazı tipler vardı “CNBC-E izlerim, belgeselllerde takılırım, şu gazeteyi okurum”, hani “ben çok entellektüelim” ifadesini yaptıklarıyla ispatlamaya çalışanlar. Onlar gibi. TikTok o tukaka! E sen napıyorsun ben YouTube’da takılırım”. Sanki daha kaliteliymiş gibi. Arkadaş eline bir telefon tutuşturulmuş ve sen tüm vaktini orada harcıyorsun, konuya bu açıdan” baksana. Ne farkeder TikTok, Instagram veya Youtube veya başka bir platform olmasının ne önemi var. Temelde hepsini toksik bir kategoride, bir çatı altında toplayabiliriz. Çünkü temelde ruhumuzun bozulmasına neden oluyorlar, o yüzden toksik diyorum. Bir şekilde seni ele geçirip o çok değerli olan vaktini senden çalmaya çalışıyorlar.

Burada aslında temel konu vakit. Çünkü kim ne derse desin, biz var olduğumuz andan itibaren neredeyse tüm icatlar “vakit” için yapılmıştır. İşimizi kolaylaştırmak, hızlandırmak için bu icatları yapmışız. Tekerlek dediğin icattan itibaren bu değişmez.

Trenler, uçaklar, yollar, köprüler, makineler aklına ne geliyorsa. Dinamit bile madencilik ve inşaat alanında hız kazanmak için düşünülmüş bir icat ama tabi insan savaşmayı ve daha fazlasına sahip olmayı isteyen nankör bir varlık olduğu için, bunu amacının dışında kullanmaya başladı.

Kısacası her şey daha hızlı olmak için. Çünkü vakti bu şekilde satın aldığınızda, örneğin bir yere gitmek için bir uçak kullandığınızda normalden daha hızlı bir şekilde hareket ettiğiniz için yaşamınıza daha çok şey sığdırabilirsiniz. Atalarımız boşuna dememiş, “vakit nakittir” diye.

Hani şöyle bir gerçek vardır, ölümün çaresi yok, evet bu hayattaki tek gerçek şey ölüm, bunun tartışması yok. Örneğin “o vakit” geldiğinde “ya benim şu kadar param var biraz erteleyelim mi” gibi bir şansınız yok. Ama işte bu vakti satın aldığınızda yaşamınızın içine daha çok şey katabiliyorsunuz.

Tamam çare yok sonunda ölüyoruz hepimiz, ama burada başka bir şey önem taşıyor. O da nasıl yaşadığın, ne kadar yaşadığın.

Bir noktadan diğerine 4 ayda 5 ayda gitmekle 4–5 saatte gitmenin arasında bir fark olmalı değil mi? Bir bedeli olmalı.

Aslında bu yazımı bir podcast haline de getirdim, aşağıya linkini bırakıyorum.
Dileyen buraya tıklayarak dinleyebilir.




0 0 votes
Değerlendirme
Subscribe
Notify of
0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments




copyright 2025 | Gizlilik Politikası | emrehakan.com