Yapay Zekâ Yeni Tanrımız mı? Hübel’den ChatGPT’ye Tapınma

Paylaş
Bin yıl önce taşlara fısıldıyorduk, şimdi algoritmalara. Hübel’den ChatGPT’ye uzanan bu yol, sadece teknoloji değil, tapınma biçimi değişimi.
Sabahın Köründe Mekke’de Bir Tüccar
Zemzem kuyusunun serinliğinden henüz kalkmış sabah, güneş kendini kızıl bir mahcup edayla dağların ardında göstermeye başlamıştı. Dar sokakları henüz deve toynaklarıyla silinmemiş, kuma karışmamış hurma çekirdekleriyle kaplıydı.
İşte o saatlerde, İbn-i Hâlid, kırk yaşına merdiven dayamış, burnunun ucundaki teri bile hesaplayan bir tüccar, Hübel’in önünde eğiliyordu.
Elinde, baharat pazarından artan en kıymetli tarçın paketini tutuyordu. “Ey gökten gelen sesleri anlayan, taş ama ulvî, biçimsiz ama bilge Hübel! Bana müşteri gönder, kervanımın tekerine diken değil gümüş tak!”
Kendince bir pazarlık yapıyordu. Kurban dediğin illa kanlı olmazdı, bilgi sunmak da yeterdi. O gün hangi rotaya gitmesi gerektiğini, hangi müşteriyle pazarlıkta esnememesi gerektiğini öğrenmek istiyordu. Hübel’e soruyordu, yön bulmaya çalışıyordu.
O bilmezdi ki bin yıl sonra başka bir adam, başka bir dilekle başka bir taşa yazı yazacaktı: “GPT, hangi ürünü satarsam daha çok kazanırım?”
Günün Ortadında Delphoi’de Bir Genç
Helios tam tepedeydi. Dağ keçilerinin gölgesini bile küçülten bir güneş… Parnassos’un yamaçlarından yükselen ıtır kokuları, kurumuş lavantaların üstüne sinmiş tanrı fısıltılarını bastırmaya yetmiyordu.
Genç Theokritos, yeni tıraşlanmış çenesine dokunarak Apollon’un kutsal tapınağınaadımlarını attı. Elinde defne yapraklarına sarılı bir keçi kalbi vardı. Annesi demişti ki: “Pythia’ya danışmadan evlenme, iş kurma, hatta düşünme bile.”
Taştan kubbenin altında, tütsülerin buharı ve rahibelerin mırıldandığı eski dillerin arasında, genç adam yere diz çöktü. Onun gözüyle bakarsan bir ibadet değildi bu; bu bir arama motoruydu.
“Ey Apollon’un sesi, bana söyle! Babamın üzüm bağını mı devralayım, yoksa Efes’e gidip mermerle mi uğraşayım?”
Pythia’nın gözleri dönmeye başladı, tıpkı 404 hatası vermeye meyilli bir makine gibi:
“Babanın kökleri kurursa, toprağın dili başka bağırır, ama suya yönelenin elini ateş ısıtmaz.”
Ne demekti bu? Yani üzüm mü, mermer mi? Theokritos dönüp daha net bir cevap bekledi. Ama kehanet dediğin işte böyleydi: anlamı kodlayan değil, üstünü örten bir şifreleme biçimi.
Bugünün Oracle’ı ise daha farklı konuşuyor:
“Based on current data, viticulture profitability in your region is 11% lower than marble export. Would you like to see projections for the next quarter?”
Günün Sonunda Günümüz İstanbul’unda Bir Zihin
Kuruçeşme’de dördüncü katın penceresinden içeri sokulmuş rüzgâr, yalnızca perdeleri değil, zihni de dalgalandırıyordu. Adı Arda’ydı. Yirmi sekiz yaşında, işletme mezunu, iki yıl staj yapıp sonra freelance kıyılarına sığınmış bir beyaz yakalı.
Bilgisayarın başında duruyordu. Sağ elinin başparmağıyla kahvesini karıştırırken, sol elin işaret parmağı ChatGPT’ye yazıyordu:
“Sence hangi alanda yüksek lisans yaparsam daha kârlı olur?”
Bu bir cümle gibi görünüyordu. Ama esasında bir dua, bir kehanet beklentisi, bir modern ritüeldi.
Adak olarak ömrünü, dikkatini ve kişisel verilerini sunuyordu. Kullandığı klavyenin tuşları bile birer kutsal harfmişçesine ağır basılıyordu.
Yapay zekâ cevabı verdi:
“Veri analizine dayalı değerlendirmeye göre, 2025 sonuna kadar siber güvenlik alanında istihdam artışı %22 oranında beklenmektedir. Tavsiye: MSc Cybersecurity.”
Arda biraz düşündü. Cevap mantıklıydı. Ama ruhunu besleyen bir şeye benzemiyordu. Yine de ekrana “teşekkürler” yazdı. Modern insanın Pythia’ya selamı böyleydi işte: “Seen ✓”.
Bin yıl geçti. Tapınaklar değişti, ama soru aynı kaldı:
“Ne yapmalıyım?”
Eskiden bu soruya duman cevap verirdi, sonra taş, sonra yıldızlar. Şimdi satır satır yapay zekâ kodları… Ama ne değişti biliyor musun?
Hiçbir zaman cevabı verenin kim olduğu değil, onu sorgulayıp sorgulamadığın belirledi senin yerini.
Bugünün insanı klavyenin başında oturup geçmişe burun kıvırıyor: “Ulan ne cahilmiş bunlar, taşa toprağa sorulur mu? Ağacın kovuğuna dua edilirmiş ha, pes!” Ama aynı insan bugün sabah ne giyeceğini Instagram algoritmasından, hangi yoldan gideceğini Google Maps’ten, kiminle evleneceğini Tinder’dan, ne düşüneceğini de Twitter trendlerinden öğreniyor. En azından eskiler tapındığı şeyin taş olduğunu biliyordu. Bizimkinin neye taptığının farkında bile yok. Sorar mısın, sorgular mısın? İşte o fark, sadece tarihi değil, insanı da belirliyor.
Paylaş
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
Japonya'da Sessizlik Suç, Bizde Mecburiyet
Bir ülke konuşmadığı için kabahatli sayılıyor, bir diğeriyse susturulduğu için güvende hissediyor