Tarlaya değil, pikniğe gelmiş gibiler


07-07-2025
41 Yaani...

Paylaş

İnsan bazen bir sistemin parçası mı, mevsimlik işçisi mi, yoksa sadece fos mu diye sormadan edemiyor

Bugün biraz çadırda uyuyanlardan, topraktan geçinenlerden, sabahları güneşten erken uyanıp akşamları serinlikten geç uyuyanlardan bahsedelim. Evet evet, bu mevsimlik tarım işçilerinden. Hani şu güneş geçse de saçlarına, elleri hâlâ kara toprak kokan tayfadan. Ve çoğu çocuk. Belki ilk kez tutku değil de patlıcanla tanışmış çocuklar.

Grubun Anadolu’yu baştan başa dolaşıp, bir türlü bitmeyen bir ödev gibi her mevsim başka bir köşeye sürüklenmelerine insan ister istemez ‘gezgin ruh’ diyesi geliyor ama bu ruhta visa kartı değil, zorunluluk var. **”Gittiği yerin yabancısı, geldiği yerin unutulmuşu”** olmak nedir bilir misin? İnsan adını yolda unutuyor, kimliğini toprak beliyle kazıyor. Bir yaşam tarzı değil bu, yaşama tutunma şekli resmen.

Çadırlar kuruluyor, çocuklar kovalıyor plastik topu o toz bulutları arasında. Annen ter döküyor, baban bel çöküyor, devletse yok… Olmaması bir yana, bazen gelip **”çadır buraya kurulmaz kardeşim”** diyor. Hani eve bırak kapıyı, arkasından bile su dökmediler bu insanlara. Yolcu uğurlanır, göçer itilirmiş meğer.

Şimdi diyeceksin ki, bu yazı niye bu kadar buruktu? Ama işte, her şey Netflix’teki köy filmleri gibi romantik gitmiyor. Gerçeği şöyle bir kurcaladın mı, meyve-sebze tezgâhlarında satılan rengarenk ürünlerin üstünde birer damla ter damlıyor. Hem tuzlu, hem kırgın. Patatesin kilo fiyatı kadar değer görmeyen bir hayatla yüz yüzeyiz ve biz sadece market arabamızı itiyoruz, düşünüyoruz ki “nerede o eski köylü uyanıklığı?”

Bir ülkeyi anlamak istiyorsan, tarlasında koşan çocuğun haline bak yeter. O çocuk gülüyor ama acaba gülme nedenini bilmiyor mu, yoksa artık sadece bu kaldığından mı?

Bir yerlerde sözde kalkınma planları çizilirken, buradaki hayatlar grafiklere sığmaz. Çünkü bu insanlar istatistik değil. Yüzde bilmem kaçlık işgücü oranının neferleri değil. Onlar yolda, tarlada, okul kıyafeti yerine naylon giyen mülksüz sınıf. Adını kitaba değil, mazot kokan minibüs koltuğuna yazdırmış olanlar.

Şimdi sen düşün, yazlıkçıların uğruna güneşlendiği karpuz tarlasında bir çocuk sabahın altısında uyanıyor, çünkü yoksa başkasına kalacak iş. Bu ülke bir tuhaf – bazıları keyfe sür, bazıları çamura düş. Ne diyelim, **herkes kaderini bir şekilde taşıyor da, kimi sırtında, kimi devletin ayıbını üstünde.**

Ee, o zaman göç devam. Onlar gittikçe arkada sadece ayak izi kalıyor. Ama bakma, yağmur onu da siliyor. Sahi, çok uzatmadan… marketten aldığın domatesin üzerine bir bakış kondur, belki birinin hayali düşer üstüne. O domates sadece salçalık değil.

emrehakan
emrehakan
Algoritmaların susturamadığı bir ses. Gündemin gürültüsünde pür net, ne akıma kapılır ne moda yazar. Anı yakalamaz, onun üzerine not düşer. Evet "NOT".



Paylaş

Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!



Şehirler değişir, batıl kalır

Bir kapı altına konulan limon nelere kadir… Kötü ruhların kovulmadığı, ama mantığın kaçtığı bir hikâye bu.

Pitt Stop: Brad 61 Yaşında, Biz Hâlâ Gençliğimizi Arıyoruz

Hem yaşlı hem yakışıklı olmak Brad’e nasip… Genç pilotların pabucu dama atıldıysa şaşırma.






    copyright 2025 | Gizlilik Politikası | emrehakan.com