Parkta Hayat Var Ama Devlet Yok, Tokyo’nun Görünmez Komşuları


Paylaş
Ev yok, kira yok, ama polis çok... Kim kime hizmet ediyor, belli değil
Japonya’nın Tokyo şehrinde, Yamanote hattının* kenarındaki parklarda yaşayan küçük bir topluluk var. Kıyıya köşeye sıkışmış çadırlar, mavi brandalar, el yapımı sobamsı şeyler… Hiçbir şeyleri yok gibi ama aslında hepsi birer sanat eseri kıvamında. Bu insanlar evsiz değil; kendilerine göre oldukça bilinçli bir tercihle “konvansiyonel” şehir yaşamına pas atmışlar. Onlara göre, kira ödemek, apartman toplantılarına katılmak, çöp saatlerine uymak falan… Hepsi büyük bir tiyatronun figüranlığı. Eee haklılar şimdi, sahne arkasında işleyen düzen pek matah değil.
İlginçtir ki bu insanlar yıllardır aynı parkta yaşıyor. Ve bir nevi, parkın bekçileri olmuşlar. Sabah sokakları süpüren, çöplerini ayrıştıran, birbirine çay ikram eden tipler… Ama en küçük tabloda bile huzursuzluk resmi eksik olmuyor. Çünkü parkın bir diğer sakini de Tokyo polisi. Evet, devlet her sabah çay içmeye gelmiyor belki ama branda altından çıkan huzuru bir türlü kabullenemiyor. Arada sırada zabıta misali gelip ortamı “gündüz kuşağı estetiğine” uygun hale getirmek istiyorlar. Temizlik, güvenlik, düzen… Ama insanların istediği düzen değil, onların dayattığı düzen.
Bu durumu uzaktan izleyince insanın aklına şu gelir: **”Yahu, şehir dediğin zaten halkın ortak yaşam alanı değil miydi?”** Ama bakıyoruz, halkın bir kısmı sadece kredi çekerken muteber, diğer kısmı parklarda yaşarken tehlike unsuru. Kimin yaşamasına izin verileceği, ne kadar görünür olunacağı, oturmanın saat kaça kadar süreceği… Her şey ölçülüp biçilmiş. Modern şehirler böyle birer laboratuvara dönüştü işte. İnsanlık deney tüpü, güvenlik kamerası: 1, samimiyet: 0.
Bir de garip bir çelişki var. Tokyo’nun göbeğinde insanlar çadırda yaşarken, boş tutulan yüzlerce daire var. Sahibinin yatırım yaptığı, değerini kaybetmesini istemediği, ama içinde nefes alan birinin bile bulunmasının istenmediği daireler. Hani şu yılan hikayesine dönen **”Benim mülküm, ister boş tutarım ister dekor yaparım”** kafası. Ee o zaman, şehir kimin evi gerçekten? Ya da şöyle soralım: Ev dediğin şey dört duvar mı, yoksa saksıda biten dayanışma mı?
Garip olan, bu park ahalisi isyan etmiyor. Halinden şikayet de etmiyor pek. Hatta bazıları resim yapıyor, bazıları gazetecilere röportaj veriyor. Hayatları yaşıyorlar ama sistem onlara sürekli şunu fısıldıyor: **”Normal değilsiniz, kusursuz plastiğe aykırısınız.”** İşte orada devreye bizim meşhur “normal” saplantımız giriyor. Herkesin benzer maaşlar aldığı, aynı alışveriş merkezinde dolandığı, aynı rezidansın 11. katından aynı Instagram filtresine baktığı bir düzen… Çok mu yaşanası?
Neyse… Tokyo’nun parkında işler bu minvalde yani. Bizde de başka parklar var, başka insanlar. Ben sana demem ne yap diye. Ama şunu unutmamak lazım: **”Taşa, toprağa, betona şekil verilir; insana değil. İnsan biçime sığmaz, isterse branda altından güneş doğurur.”** Kafanda ne kaldıysa, kafi gelmiştir zaten. Egemenin seni görmesini beklemeden yaşamak da bir ihtimaldir, unutma yeter.
Dipnotlar
1. Yamanote hattı: Tokyo’nun merkezindeki ring şeklindeki tren hattı. Şehir içi ulaşımın bel kemiği kabul edilir. Aynı zamanda insanların üst üste yaşadığı modern metropol kakafonisinin de bir sembolü.
Paylaş
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
Stephen King Nefret Etmiş... İzlemeyelim mi Yani?
Yazarın kendi kitabından uyarlanan filmi beğenmemesi... O da bir tercih tabii
Zeytin mi dedi biri En yeşil tatil çılgınlığı burada
Gurme eşittir gururlu turist Zeytinyağının peşine düşene romantik ruh da lazım meraklı mide de