Sabah Londra’da kruvasan, akşam İsveç’te köfte

Bir güne iki ülke sığdırmak mı? Uçaktan çok metroya biniyormuş gibi davrananlar var

Sabah kahveni London Eye manzarasında yudumlayıp akşam Ystad sokaklarında İsveç köftesi peşinde koşmaya ne dersin? Cevabın ‘buna kim hayır der ki’ gibi naif bir yerden geliyorsa, beklenmedik giderlere hazır olmanı öneririz. Zira bu ekstrem günübirlik gezilerin mottosu net: ‘Hafta sonuna gerek yok, cüzdanın güçlü olsun yeter’.

Yeni nesil gezginler artık ‘seyahat’ deyince pasaport kaşesine değil, yatırım olarak gördükleri hava mili tablosuna odaklanıyor. Sabah 06:00’da Gatwick’te ayıl, Stockholm’de öğlen kahvesine yetiş, akşam da evine geri dön. Uyku mu? Herkes uçakta uyur zaten, kaliteden taviz yok (!)

Böyle uçuşlara ‘ekstrem kaçamak’ deniyor ama romantiklikten çok ekonomik stres oranı yüksek. “İsveç pahalıydı ya, nasıl yani?” diye sorgulayanlar varsa evet, zaten bir kahveyle kredi kartının ağladığı ülkede hızlı turistik doz alıp geri kaçmak büyük strateji. Bu işin trend kısmında ise Instagram story’sine “Üç ülke, bir gün” yazıp etiket yağdırmak şart tabii.

Havalimanı çalışanı gibi gezen tayfa için her şey bir algoritma oyunu. En ucuz bileti kovalarken, gün batımında başka bir ülkede selfie atmak şart oldu. Bütün bu macerada yenen şeyin IKEA’daki köfteyle aynı olması biraz düşündürücü ama neyse, önemli olan yolda olmak, değil mi?

Instagram’da #wanderlust yazanların yeni hâli: sabah işe Fransız beresiyle git, akşam DM’den “sence Göteborg mu, Malmö mü daha havalı?” diye sor. Jetlag yok, duygu var. Hem jetlag kalmadı zaten, alıştık biz bu aşırı gezenlere.

Neyse, sen de yarın sabah kahvaltını Amsterdam’da etmek istersen, EasyJet’ten bilet bakmaya başla. Ama dönerken valizine biraz sağduyu da at, olur mu?