Kral John’un haklarını kısıtlayan “Büyük Sözleşme”, Magna Carta


23 January 2023 18:27
327

Paylaş

Büyük Özgürlükler Şartı olarak da bilinen Magna Carta, 15 Haziran 1215 tarihinde İngiltere Kralı John tarafından yayınlanmıştı. Bu sözleşme, aradan geçen 808 yıl içinde önemini yitirmemiş ve zaman içinde farklı anlamlar kazanmıştır.

Magna Carta sadece Anglo-Sakson dünyası için değil, tüm özgür dünya için değerli bir belge olarak kabul edilmektedir. Belgenin 750. yıldönümü İngiltere’de ve dünyanın dört bir yanında törenlerle kutlanmıştı. Belgeyi çevreleyen hukuki ve siyasi tartışmalara rağmen, belgenin önemi azalmamıştır. Bugün Magna Carta, insan haklarının ve bireysel özgürlüklerin hukuki ve siyasi bir çerçevede gerçekleşmesini ve şekillenmesini sağlayan ilk temel taş olarak kabul edilmekte ve kendisinden sonra gelen pek çok bildirgeye örnek teşkil etmektedir.

Magna Carta çeşitli nedenlerden dolayı önemli kabul edilmektedir. Başlıca nedenlerden biri, bir kralın bile yasalara tabi olduğu ilkesini getirmesi ve monarşinin gücünü sınırlamasıdır. Bu ilke hukukun üstünlüğünün ve anayasal monarşi kavramının temelini atmıştır. Ayrıca, halka adil yargılanma hakkı ve keyfi tutuklamalardan korunma gibi bazı hak ve özgürlükler tanımıştır. Ayrıca, modern demokratik toplumların temelini atan ABD Anayasası ve Haklar Bildirgesi gibi diğer belgeler için de emsal teşkil etmiştir.

Kral John, 1215 yılında Magna Carta’yı imzalamak zorunda kalmıştı çünkü baronlar ve diğer üst düzey halk kendisinden daha fazla hukuki haklar talep etmeye başlamıştı. Kral, Magna Carta’yı imzalayarak hukuki hakların bir kısmını baronlar ve halka tanıdı ve ayrıcalıklarından vazgeçti. Ayrıca, Magna Carta aynı zamanda kralın hukukun üstünlüğünü ve hukukun eşitliğini tanıdı ve halkın hukukun korunmasına olan haklarını güçlendirdi.

Kral hangi haklarından vazgeçti?

Magna Carta’nın önemli birçok maddesi vardı ve çoğu kralın ayrıcalıklı haklarını sınırlandırmaktaydı. Anlaşma Kral John’un birçok ayrıcalıklı hakkından vazgeçmesini zorunlu kıldı. Örnekler arasında şunlar bulunabilir:

1. Kralın baronların mülklerinden vergi toplama hakkını sınırlandırdı.
2. Kralın baronların mülklerine el koyma hakkını sınırlandırdı.
3.  Kralın baronları hakkında hukuki işlemlerin başlatma hakkını sınırlandırdı.
4. Kralın baronları hakkında cezalandırma yapma hakkını sınırlandırdı.
5. Kralın halka karşı hukukun üstünlüğünü tanıdı.
6.  Kralın halkın hukukun korunmasına olan haklarını güçlendirdi.

Eğer Kral John Magna Carta’yı imzalamamış olsaydı, olayların seyrinin ne olacağı kesin değildir. Ancak, muhtemelen baronlar ve diğer üst düzey halk Kral John’a karşı daha sert bir şekilde muhalefet edebilirlerdi. Kral John’un gücünü koruyan baronların bir kısmı olası olarak Kral John’a karşı bir isyan başlatabilirlerdi. Ayrıca, halkın tepkisi de Kral John’a karşı daha sert olabilirdi.

Magna Carta’nın imzalanmaması durumunda, Kral John’un hukuki haklarının sınırlandırılması ve hukukun üstünlüğünün tanınması gibi konular da çözülmemiş kalabilirdi. Bu da Kral John’un hukukun üstünlüğünü kullanmasına ve halkın haklarının ihlal edilmesine devam etmesine neden olabilirdi.

Magna Carta’nın hukuk açısından önemi nedir?

Magna Carta hukuk açısından çok önemlidir çünkü ilk defa bir kralın hukukun üstünlüğünü tanıdı ve halkın hukukun korunmasına olan haklarını güçlendirdi. Bu, hukukun üstünlüğünün kralın yerine halkın yararına kullanılmasını sağladı. Ayrıca, Magna Carta hukukun eşitliğini tanıdı ve hukuki işlemlerin adaletli ve tarafsız bir şekilde yürütülmesini sağladı.

Magna Carta ayrıca, insan haklarının önemini vurguladı. Örneğin, Magna Carta, kralın baronların mülklerinden vergi toplama hakkını sınırlandırdı ve baronların mülklerine el koyma hakkını sınırlandırdı. Bu, insanların mülklerinin ve mal varlıklarının korunmasına olan haklarını vurguladı.

Magna Carta, hukukun üstünlüğünün ve hukukun eşitliğinin önemini vurguladı. Ayrıca, insan haklarının önemini vurguladı ve hukuki işlemlerin adaletli ve tarafsız bir şekilde yürütülmesini sağladı. Bu nedenle, Magna Carta tarihte hukukun gelişiminde çok önemli bir yer tutmaktadır.

Magna Carta ile ilgili Prof. Dr Ersan İlal’ın asistan olduğu yıllarda yazdığı, hatta Magna Carta’nın tam metnini içeren bir makale var. Bu bölümde o makaleyi de hatırlamakta fayda var.

Hukukun üstünlüğü ilkesinin temellerini İngiltere’nin Anglo-Sakson devrine, Cermen asıllı kabilelerin Britanya’ya yerleştikleri çağlara kadar götürmek mümkündür. Bu topluluklar Roma hukukunun tamamen etkisi dışında kalmışlar ve kendi örf ve adetlerini birlikte getirmişlerdi. Bunların hâkimiyet anlayışı kralla halk arasında karşılıklı hak ve mükellefiyet temeline dayanıyordu. Kralın da halk gibi mükellefiyetleri bulunuyordu ve hiçbir zaman mutlak bir iktidar sahibi olarak görülmüyordu. Böylece kralın üstünde, uymak zorunda olduğu belirli bir örf ve adet hukuku ortaya çıkıyordu.

Norman İstilâsı (1066) durumda bir değişiklik yapmıyor, kral William kendisinin Edward’m varisi olduğunu iddia ederek İngiltere’nin bütün kanunlarına sadık kalacağına söz veriyordu. Böylece, İngiltere’ye yerleşen feodal düzen de hukukun üstünlüğü v? İngilizlerin geleneksel hürriyetleri fikirlerinin gelişmesini engellemiyor, senyörlere adamlarının haklarını korumak mükellefiyetini yüklüyordu.

“Norman İstilası” veya “Norman Fethi”, Normandiya Dükü William’ın 1066 yılında İngiltere’yi işgal etmesini ifade eder. Bu olay, Anglo-Sakson egemenliğinin sonunu ve İngiltere’nin kültürünü, dilini ve siyasetini büyük ölçüde etkileyen Norman egemenliğinin başlangıcını işaret ettiği için İngiliz tarihinde çok önemli bir andı. Aslen İskandinavya’dan gelen Vikingler olan Normanlar yetenekli savaşçılardı ve beraberlerinde yeni feodalizm, mimari ve sanat biçimleri getirdiler. William’ın Anglo-Sakson kralı Harold Godwinson’u yendiği Hastings Savaşı, istilanın son belirleyici savaşı olarak kabul edilir.

Norman istilâsından Henry II. Plantegenet’in tahta çıkmasına kadar geçen sürede, İngiltere’de feodal düzenin iyice yerleştiği ve güçlü bir feodal aristokrasinin belirmeğe başladığı görülür. Bu süre içinde kralın yetkilerini kısıtlayan belgelere rastlamak mümkündür. Henry I. in tahta çıkışını meşru gösterebilmek için kabul ettiği ferman yalnız kiliseye ve baronlara teminat vermekle kalmıyor, kral Edward’m 1070 tarihli kanununu bütün hükümleriyle yeniden yürürlüğe koyuyor ve böylece örf ve adet hukukunu, hukukun üstünlüğü ilkesini teyit ediyordu. II. Henry de tahta çıkışında 1154 yılında, I. Henry’nin bu fermanını teyit etmek zorunda kalıyordu. II Henry tahta geçtiği zaman karşısında güçlü toplum sınıfları olarak kilise ve feodal aristokrasiyi bulmuştu.

İngiliz tarihinin en büyük krallarından biri olarak kabul edilen IL Henry uzun süren krallık yıllarında kazandığı topraklarla büyük ve sağlam bir krallık Kurmuş, krallık yetkilerini kısıtlayan engelleri kaldırarak, çıkardığı kanunlar ve kurduğu güçlü merkezî teşkilâtla kiliseyi ve feodal aristokrasiyi etkisiz duruma sokmuştu.

II. Henry’nin ölümünden sonra I. Richard -Aslan Yürekli- ve -Yurtsuz- John İngiltere’de mutlak bir iktidar kurmağa çalışmışlar, güçlü bir merkezî idareyi hiçbir kısıtlama tanımayan bir istibdat rejimi kurmak için kullanmak istemişlerdir. Bu durum feodal baronların özlemini çektikleri feodal siyasal, askeri, sosyal ve ekonomik düzeni geri getirmek amacıyla birleşerek ayaklanmaları sonucunu doğurmuşttur John, bir yandan kilise ve Papaya karşı tutumuyla kiliseyi kendisine düşman ederken, diğer yandan koyduğu yeni vergiler, feodal düzeni yıkan yeni vergi ve yargılama usulleri yanında, hukuka aykırı, zalim davranışlarıyla baronlar kadar şehirli halkın da nefretini kazanmıştır.

Kral John’un, Fransız kralı Philippe Auguste’e karşı savaşmak çağrısını reddeden baronlar, bu savaşı sürdürebilmek için yeni vergi istenmesi karşısında, I. Henri’nin fermanıyla tanınmış olan hak ve hürriyetleri kendilerine teyit etmesini kraldan 6 Ocak 1215 tarihinde istemişler, aksi halde ayaklanacaklarını bildirmişlerdir. Buna karşılık John, baronları oyalarken rahiplerin seçilmesinde kiliseyi serbest bırakmak kararını alarak kiliseyi kazanmak istemiş, fakat Magna Carta’nın değerli bir belge halini almasında büyük payı bulunduğu ileri sürülen Baş Piskopos Stephen Langton’un çevresinde, baronlarla birlikte hareket eden kiliseyi kandıramamıştır. 15 Ocak 1215 tarihinde kiliseye serbest seçim hakkı tanıyan John, bütün ülkede kendisine sadakat yemini edilmesini istemiş bunun da bir tesiri olmamıştır.

Kralın kendilerinden istemiş olduğu sürenin bitmesi üzerine birleşen baronlar Northamptonshire’a gelmişler ve kralm gönderdiği aracılara yaptıkları tekliflerin Kral tarafından kabul edilmemesi üzerine 5 Mayıs tarihinde Kralı tanımadıklarını bildirmişlerdir. John zaman kazanmak için Papa ve taraflardan dörder kişinin hakemliğini teklif etmiş — 10 Mayıs 1215 —, bu teklifi kabul edilmeyince beklemekten başka çare bulamamıştır.

Baronlar 24 Mayıs 1215 tarihinde Londra şehrine girmişler ve Londra halkı kendilerine büyük bir istekle katılmıştır. Bunun ardından, Kralın maiyetinin büyük çoğunluğunun da ayaklanan baronların yaptığı çağırıya uymalarıyla yalnız kalan kral John 15 Haziran 1215 günü Thames ırmağı üstünde Runnymede kasabasında Magna Carta’ya mühürünü basmak zorunda kalmıştır.




5 1 vote
Değerlendirme
Subscribe
Notify of
0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments




copyright 2025 | Gizlilik Politikası | emrehakan.com