Kederle Fermente Olan Japon Gülü


Paylaş
Bir şehri düşün, orada insanlar sessizce ağlayarak kafayı buluyor. Evet, Japonya'dan bahsediyorum ama biraz da bizden.
Japonya’nın kuzey ucundaki Hokkaido bir yana, Tokyo’da bile ayağını attığın her sokakta bir izakaya var. Hani şu bizim meyhanenin daha az gürültülüsü, daha çok içe dönüğü. Ama mevzu bu değil, mevzu şu: Japonya’da “nakinjō nomi” diye bir şey var. Anlamı, **“ağlayarak içmek”**. Evet evet, yanlış okuma yok. İnsanlar toplanıp ağlaya ağlaya içiyor. Çorbasını dökerek ağlayan Nuri Alço sahnesi gibi değil bu. Daha çok, içli bir filmin sonu gibi: herkes ağlıyor ama kimse kimseye sarılmıyor. Hani eskilerin ooohh ahhhh yandım diye diye inleyerek acılarını hafif hissetme seansları gibi.
Şimdi diyeceksin ki, “Niye”… Cevap basit: patlayacak başka yolları kalmamış. Ofiste patronun suratına “Bi rahat bırak lan!” diyemiyorsun. Eve gidince karın seni Japon donuyla karşılamıyor. Toplu taşıma desen, robot gibi insanlar birbirinin gözünün içine bakmadan akıyor koridorlardan. Patlamak da lazım. Orta Doğu’da nara atılır, Balkanlar’da sandalyeler kırılır, ama Japon’da ne yapılıyor? Oturulup gözyaşıyla sake içiliyor.
Şu absürt ama etkileyici gelenek, aslında bastırılmış duygularla içe gömülmüş toplum yapısının dışa vurumu. Her birey küçük bir yanardağ gibi orada sessizce bekliyor. Patlamayıp buhar olmayı seçiyor. Bizde biri masaya yumruğunu vursa üstüne rakısını devirmesi bir olur. Orada ise, sessiz bir sızlanmayla bardakta şelale estiriliyor. Şimdi buradan bakıp, “oh ne kadar medeni” deme. İçindeki volkanı hiç salmazsan sonunda magma değil, taş gibi hissizleşme oluyor.
Yani mesele şu: İnsan duygusunu tutarsa, ruhu kevgir gibi olur. Süzülür gider içinde ne varsa, geriye de sadece kabuk kalır.
Bana kalırsa bu gelenek, toplumsal bir kaçış yöntemi gibi. Çünkü politik bilgi ya da sosyal beceriyle çözülmeyen o iç sıkıntısı, mey içip zırlayarak bir nebze hafifliyor. Ya da öyle sanılıyor. Ama bu işin trajik yanı şu: Ertesi gün her şey resetleniyor. Yine aynı çark, yine aynı suratlar. Memory card silinmiyor sadece, üstüne tekrar yazılıyor o gri hayat. Ruhun alkolle backup’ını alabileceğini sananların yanıldığı bir yer burası.
İlginçtir, bu “ağlayarak içme” meselesi organize şekilde de yapılabiliyor Japonya’da. Ağlama partileri var. Evet, yanlış duymadın. Gidiyorsun, tanımadığın insanlarla birlikte ciddi ciddi ağlıyorsun. Arada terapist de geliyor. “Herkes içindeki çocuğu kucaklasın bakalım” temalı bir gecelik seans. Fıkra gibi değil mi? Ama gerçek. Ve kabullenmesi zor da olsa insana şu soruyu sorduruyor: “Ben kaç zamandır ağlamadım lan?”
Durduk yere bu Japon ağlayan meyhane geleneği niye anlattım sanıyorsun? Hadi biraz dürüst olalım… Biz de içtik mi ağlıyoruz, ama genelde mikrofonu kapan “Doktor bu gece sarhoşum”a sarılıyor. Japonya’yla ortak paydamız şu olabilir belki: Hissetmenin ayıp sayıldığı yerlerde yaşıyoruz. Farkımız, onların gözyaşıyla fermente ettiği şeyleri biz arabeskle kavuruyoruz. Eh, iki medeniyet, bir melankoli diyelim.
Dipnotlar
- Nakinjō nomi: Japonca’da “naki” (ağlamak), “jō” (duygu), “nomi” (içmek) kelimelerinin birleşimiyle oluşan, duygusal boşalmayı amaçlayan ağlayarak içme pratiğine verilen ad.
Paylaş
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
Penguen uçmaz ama Emmy'leri toplar
Zaman bükülüyor, İtalya darmadağın, bir stüdyoda hayat değişiyor… Ama en çok konuşulan karakter hâlâ ceketli bir kuş!
Tamirci düz, drag kraliçe Asyalı… Aşk mı? Evet, bu Londra!
Londra’da bir tamirciyle başlayıp, sahnede pırıltılı bir hayale dönüşen ilişki… Cepler dolusu önyargı da cabası.