Kadına Ayna Verildiğinde…

Paylaş
Eskiden ressamlar kadının eline ayna verirdi; “kendine bak” der gibi yaparlardı, ama aslında biz bakardık. Berger sağ olsun, bu tiyatronun perdesini açtı. Bu yazıda, yağlıboya tablolarla Instagram selfieleri arasındaki o ironik aynaya bir de biz bakıyoruz.
Görmenin Sahnesi, Seyircisi ve Suçu
John Berger’in Görme Biçimleri kitabından ilhamla
Bazı nesneler vardır ki, yalnızca tutulmazlar; tutana dair bir hüküm de verirler. Ayna, bunlardan biridir. Özellikle klasik Batı resminde, bir kadının eline verilen ayna, yalnızca bir yansıtıcı değil, bir anlatıdır. Ama bu anlatı, kadına ait değildir. O ayna, kadına değil, onu resmeden erkeğe; daha doğrusu, onun gözünden izleyen biz seyircilere aittir.
John Berger’in Görme Biçimleri kitabında açıkça ortaya koyduğu gibi, kadına ayna verildiğinde resim ikiye bölünür. Birincisi, resmin yüzeyinde görünen kadındır. İkincisi ise, görünmeyen ama hissedilen bir seyirci varlığıdır. Kadın kendi güzelliğine bakıyor gibi görünse de aslında bizim bakışımıza hazırlanmaktadır. Bu noktada, klasik anlamda bir “özne” değildir kadın; edilgendir, sahnededir ama oyunun yazarı ya da rejisörü değildir. Rol verilmiştir ona “bakılmaya layık olma” rolü.
O yüzden Berger der ki: “Kadınlar izlenmek üzere yetiştirilir, erkekler bakmak üzere.” Kadın aynaya değil, bir bakışa hapsolmuştur. Kendi gözleriyle değil, kendine çevrilmiş erkek bakışıyla var olur. Aynayı tutarken sanki kendini kontrol ediyor gibidir, ama gerçekte kontrol edilen, onun nasıl göründüğüdür. Bu, başkası için yaşamanın, estetikleşmiş bir mahkûmiyetidir.
Örnek mi? Alın size klasik bir tablo: “Venüs’ün Aynası”. Venüs, tanrıça, güzelliğin timsali… Ama elinde ayna tutan bu ilahi figür, aynaya değil, biz seyircilere poz verir. Arkasında duran küçük melek ise aynayı Venüs’ün yüzüne değil, bizim açımıza doğru eğmiştir. Yani Venüs kendi yüzünü değil, bizim onu nasıl gördüğümüzü izlemektedir. Tanrıça bile kendini erkek bakışıyla yeniden şekillendiriyorsa, sıradan bir ölümlü kadın ne yapsın?

Berger’in keskin tespiti burada devreye giriyor: Aynaya bakmak, kadının özgürleşmesi değil, kendini gözetlemesiyle sonuçlanır. Çünkü o ayna, bir bakış rejiminin aracı olmuştur. Ve her rejimde olduğu gibi burada da bir disiplin vardır. Kadın, hem gözetlenen hem de kendi bedenini kontrol etmeye zorlanan bir figürdür. Bu, tıpkı günümüzdeki Instagram filtreleri gibi işler. Kadına bir ayna değil, bir beğeni algoritması verilir artık. Ve o da bu algoritmayı memnun edecek açıyı bulmaya çalışır. Selfie çeken biri, aynaya bakan barok bir tanrıçanın dijital versiyonudur: Hem öznedir, hem nesne; hem sahnede, hem seyircinin kafasında.
Bugün TikTok videolarında ya da story vitrinlerinde gördüğümüz o sonsuz kendine bakma hâli, aslında geçmişin bu “ayna verilen kadın” imgelerinin yeni sürümüdür. Yüzlerce yıl önce yağlıboya tabloda eline tutuşturulan ayna, bugün telefon ekranında dijitalleşmiş hâlde kadının elindedir. Amaç değişmemiştir: Kadın kendini seyirci için seyretmeye devam eder.
John Berger’in açtığı bu çerçeveden baktığımızda, klasik resim yalnızca estetik bir beyan değildir; aynı zamanda bir mal beyanıdır. Kadının bedeni, duruşu, gülüşü, bakışı—hepsi bir teşhir ürününe dönüşür. Ayna, bu teşhirin vitrini olur. Ve vitrindeki mankenin, gerçek bir insan olmadığını bilsek de, gözümüzü ondan alamayız.
Belki de en trajik olan şudur, kadının eline verilen aynayla başkasının bakışı arasında geçen o yüzyıllık gerilim, hâlâ çözülmedi. Sadece ekranlara taşındı. O yüzden Berger’in cümlesini yeniden kurmak gerekirse:
Artık kadınlar değil, hesaplar izlenmek üzere yetiştiriliyor. Ama olay hâlâ aynı, kendini kendin sanırken, başkasının gözündeki yansıman olmaya devam ediyorsun.
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
Frontalite, Mısır’ın Instagram Pozu
Antik Mısır sanatında figürler, gerçekçi değil, anlam odaklı bir kuralla çizilirdi: Frontalite. Bugün poz verirken yaptıklarımızın çoğu, aslında binlerce yıl öncesinden geliyor.
Glastonbury'nin vedası terli olacak
Festivalden dönerken çadırını unutma, beynini de güneşte pişirme!