Herkesin Deliliği Kendine Müstehak

Paylaş
Kimse kendi zırdeliliğini fark etmiyor, çünkü aynaya bakan az, herkes camdan dışarıyı izliyor
Bir yerlere gitmeye çalışırken Google Maps’e değil de bir Anadolu ablasına sorarsan, yol tarifinin mutlaka içinde bir ‘şu köşedeki deli var ya’ olur. Dikkat ettiysen o deli hep oradadır. Yerleşiktir. O köşe onunla tanımlıdır. Ama kimse sormaz: O neden orada? Kim bu adam, bu kadın? Ne olup da sistemden düşmüş? Ve daha beteri, belki düşmemiş de, biz fazla ‘sisteme oturmuş’ olmuşuz da fark etmemişiz?
Benim bugün bahsedeceğim hikâye de buna yakın. Japonya’da yıllardır var olan ama çoğu insanın duymadığı bir gelenek: **Hikikomori**.¹ Türkçesiyle söyleyecek olursak, kendi rızasıyla ev hapsine girmiş insanlar. Dışarı çıkmayan, kimseyle görüşmeyen, sadece internet ve geç gelen yemek siparişiyle hayatta kalan koca bir nesil var orada. Ve bunların sayısı öyle üç-beş kişi değil. Milyonları buluyor. Deli mi bunlar? Yoksa bizim sokaktaki ‘sağlıklı’ kalabalığın ortasında görünmeyen daha büyük bir çılgınlık mı var?
Hikikomoriler, aslında sistemin ayak uydurma baskısına cevaben ‘ben yokum’ diyen sessiz protestocular. Saçını boyayıp köprü altına grafiti yapmıyorlar ama aynı cümleyi kuruyorlar: ‘Bu düzene benlik bir şey yok.’ Orada, doğunun merkezinde böyle bir kolektif inziva hali varsa, burada bizim gözümüze sokağın ortasında sokulmuştur. Ama biz buna ‘delilik’ deyip geçiyoruz. Halbuki belki de en akıllımız onlar. En azından kalabalığın gürültüsüne karışmıyorlar.
“Toplumun normal dediği şey, çoğu zaman iyi kamufle olmuş bir cinnet halidir.”
Şimdi, bu karantinaya benzer hayat tarzı bizim için çok uzak görünse de, işsizlikten eve kapananlar, bastırılmış depresyonunu ‘üşengeçlik’ diye paketleyip ailesine kabul ettirmeye çalışanlar, hatta telefonun şarjı yüzde seksenden düşünce dış dünyayla bağlantısı kesilmiş hisseden bizler… Evet, hepimiz küçük hikikomori prototipleriyiz aslında. Ama bizde bu duruma ‘düşkünlük’, ‘tembellik’, ‘işsizlik’ bulaşığını sürüyorlar. Çünkü hâlâ ‘çalışmıyorsan yaşamıyorsun’ kafasına kazınmışız.
Kendi içine dönmekten utanılacak bir şeymiş gibi davranan bir toplumda, her türlü içsel sessizlik ‘problemli’ sayılıyor. Belki de bu yüzden herkes sürekli bir şey anlatıyor. Ne kadar çok ‘şükür hamdolsun’ diye bağırırsan, hikikomori olma ihtimalin o kadar az sanılıyor. Çünkü kimse, ‘ben bu oyunda oynamak zorunda mıyım?’ diye sormuyor. Japon olan sormuş, o yüzden deli olmuş. Bizde ise hiç kimse sormasın diye herkes birilerini ‘deli’ ilan edip geçiyor.
Şimdi bunları anlatınca, aklına gelen bazı tanıdıklar olabilir. Otobüste cam kenarında hep aynı köşeye bakan teyze mesela. Ya da köyde bayramdan bayrama çıkan ama Instagram’da her gün aktif olan kuzen. Bunların hepsi bir tür yerli hikikomori. Ama ad koymaya korkuyoruz. Çünkü adı olan her şey, iktidar için tehdit olur. O yüzden bazı insanlar kavram bile edilmiyor. Tanım yaparsan, tanırsın. Tanırsan, düşünürsün. Düşünürsen, işte o zaman korkarlar senden.
Bence artık o çok lafı edilen ‘normal’e de biraz uzaktan bakalım. Kimseye zarar vermedikten sonra, birinin kendini evine kapatması mı tuhaf, yoksa sürekli dışarıda olup hiçbir yere ait olmaması mı? Meydanı boş bırakmak istemem ama, kafayı korumak için bazen köşeyi dönmek şart. Hem ne demişler: **Delilik, akılla toplum arasında geçen bir yanlış anlaşılmadır.**
Görüşmeyle kal, arada sessize almayı da unutma.
Dipnotlar:
1. Hikikomori: Japonya’da özellikle gençler arasında görülen, bireyin uzun süre (aylar, hatta yıllar boyunca) sosyal ilişkilerden tamamen uzaklaşarak kendini eve kapatması hâli.
Paylaş
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
İndirim değil, yağma var: Walmart'ta ne var ne yok götür
Lego'dan laptopa, Mario'dan Spider-Man'e... Herkesin cebine uygun bir çılgınlık bu temmuzda kapıda
Bin yıl önceki 'punk'lar: Çay yerine çürük bal içen halk
Medeniyet dediğin şey kimin çıkarına çalışırsa o kadar işe yarar olur zaten