Gizli menüde ne var abla


Paylaş
Bazı şeyler menüde yoktur, çünkü söylemeye cesaret yetmez ya da sistem kaldırmaz
Tokyo’da “yokai” dedikleri bir şey var. Bildiğin hortlak ama Japon usulü. Kimi kafasız geziniyor, kiminden koltuk altı teri gözyaşı gibi damlıyor, biri var, sadece geceleri görebiliyorsun. Ama hepsi bir şeyin temsili. Utancın, bastırılmış arzunun, gizlenmiş öfkenin kılık değiştirip dolandığı yaratıklar bunlar.
Bizde öyle yaratıklar sokakta dolanmaz, biz onları içimize hapsederiz. Sonra biri çıkıp “Aslında herkes delirmiş farkında değil” deyince, bir anda tüm gözler yere bakar. İşte o delilik, sistemin görmezden gelinsin diye davranmadığı ama herkesin bildiği mini mini sırlar gibi. **Adını koymadığının yükü ağır olurmuş** derler ya, biz de bu yükle yürürüz. Ama ad koymak tehlikeli. İsim verenin başı kel olur çünkü, o yüzden susulur.
Düşünsene, bir şehrin ortasında bir restoran var. Ama içinde menü yok. Gelen gidene göz kırpar, neyi sipariş edeceğini sadece bilen bilir. Garsona doğrudan **”sen anladın onu”** diye sipariş verilir. Açık açık konuşanı “acayip” sanırlar. Ama herkes o yemeği yiyor. Resmiyette başka, kapalı kapılar ardında başka kurallar vardır. Yokmuş gibi yapılan ama sıradanlaşmış şeylerdir bunlar. Sanki Harry Potter’daki Görünmezlik Pelerini, bizdeki toplumsal sözleşmenin bir parçası.
“Konuşulmayan ne varsa, en yüksek sesle o yaşanırmış.”
Baktığında kimse açık açık bir şeyi savunmaz ama herkes susarak neyi kabul ettiğini gösterir. **Otosansür bir zırh gibi değil, ten gibi giydirilir**, küçük yaştan başlar, büyüklerin bakışlarıyla şekillenir. Herkes konuşur gibi yapar ama bir şey söylemez. Ee kolay mı, doğru kelimeyi seçmek, yanlış yerde söylersen kapı dışarı edilirsin. Masanın altından tekme atılır, tebessümle “Bu konular burada konuşulmaz” denir, çünkü konuşmak suç değil ama kimin duyduğuna bağlı olarak suç olabilir. Ne yiğitlik ama değil mi?
Bu işler Japonya’da “yokai” olur, Amerika’da komplo teorisi, bizdeyse “abla biliyorsan söyle” kıvamında yarı gerçek, yarı masal bir hal alır. Kimse çıkıp da “arkadaş bu böyle mi olur” diyemez. Deyince başına ne geleceği malum. En tehlikeli bilgi, herkesin zaten bildiği ama bir tek senin dillendirdiğindir. **Havada asılı kalan lafların ülkesinde**, cümle tamamlamak cesaret işidir, hele ki gerçekten bir şey söylüyorsa.
Velhasıl kelam, bazı şeyler açık menüde yazmaz ama hep vardır. Göz göze geldiğinde anlarsın. Soramazsın, öğrenemezsin, sadece yaşarsın. “Burası böyle,” derler. Evet işte, **burası böyle**. Ama belki bir gün, biri kalkar da menüyü eline alır, gerçeği yüksek sesle ister. Belki garson afallar. Belki hepimize dert ortağı olur. Ya da sadece çayı demli getirip “çaktırma” der, kim bilir.
Şimdi sen en çok hangi yokai’ye benziyorsun, onu düşün. Bende de biraz gece gezeni var sanki… Neyse, çaktırmadan konuşmuşuz gibi bölmeyeyim, sen de sessizce oku geç.
Paylaş
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
Alan adları coştu VeriSign keyiften dört köşe
Alan adı kaydı yap, köşeyi dön. VeriSign 2025 planlarını güncelledi, piyasa yine şaşkın.