Duvara Bakarak Dua Edenler


Paylaş
Bazı duvarlara dönüp dua ederler, bazı duvarlarsa konuşmayı reddeder. Hangisi daha kutsal sence
Bir zamanlar dünyanın en organize mahalle dedikodusu belki de Kudüs’te dönerdi. Şimdi algoritmaların kurduğu çılgın mahalle gruplarımız var ama o vakit, hâlâ taşın kutsal sayıldığı dönemlerde, biri ağlama duvarına giderdi; anlatırdı derdini, velev ki karşılıksızdı. Yine de giderdi. Çünkü bazı duvarlara anlatmak, insanın kendi yankısını kutsallaştırma çabasıdır. Paylaştıkça eksilmemek gibi.
Bugün biraz da bu yüzden bahsetmek istiyorum; Doğu Avrupa’nın ücra köşelerinde bazı topluluklar var ki, taşla tuğlayla konuşma seviyesine varmışlar. Gerçek anlamda. Moldova kırsalında, yaşlı kadınların evlerinin duvarlarında çatlakları takip ederek dua ettikleri bir gelenek var. Her çatlak bir hatıra, bir sır, bir keşif. Çatlak ne kadar derinse, o kadar yoğundur talepleri. Çünkü orada ses yankılanmaz, yutulur. Ama onlar için bu sessizlik dualarının kabul edildiğine delalet. **“Kulak kesilen duvar, devleti hatırlatmaz; devletsizliğin sesidir”** dermiş yaşlılar, kırsalın diploması budur işte.
Sessizliğin bu kadar yüksek sesle konuştuğu başka bir “ilahî” anlaşma da Japonya’da. Ama bizim bahsettiğimiz Tokyo’nun parıltılı tapınakları değil. Aomori yakınlarında bir köy var, adı bile dert: Osorezan, yani kelimenin tam anlamıyla “Korku Dağı”. Terk edilmiş, ölülerin ruhuyla konuşulan bir yer. Her yıl ruh çağırma festivali düzenleniyor. Medyumlar geliyor, halk sevdiklerinin öteki taraftan gelen fısıltılarını yakalamaya çalışıyor. Duvar yok, çatı da doğru dürüst değil, ama sessizliğin öteki elle yazılmış versiyonu var. Burada insanlar konuşmadıklarını duymak için bekliyor. Ve ironik olan şu: Ne zaman kelimeler yasaklansa, insanlar taşlara, göğe, ölüye ya da çatlağa konuşuyor.
Biz de başka sessizlik oyunlarının içindeyiz aslında. Herkesin gözünün önünde olan ama kimsenin konuşmadığı meseleler var hani. Hani şu apartman girişindeki tamiri bitmeyen merdiven gibi. Herkes düşüyor, ama kimse “tamir edelim” demiyor. Çünkü biri yaparsa sorumluluk olur. Biz onu zamanla kutsal kabul ettik, yavaş yavaş duvar gibi oldu. Dokunulmaz. Hatta bazılarının önünde fotoğraf çektirip story attığı bile oluyor; “Bak hâlâ sapasağlam çökmüş.”
Burada işte biraz filozofluk yapalım. Sessizlik, her zaman barış değildir. Bazen çatlağın altına süpürülmüş bir bağırıştır. Ve kendine kalmaz. Kendi başına kaldığında konuşamazsın çünkü artık duvar seninle değil, sana karşıdır. Camdan değil, betondandır. Ama alışkanlıklar güçlüdür ya. İnsan bazen kendine bile susar. Bu yüzden bazı gelenekler bize fol yok yumurta yok gibi gelir, ama altlarında bir büyük çığlık yatar. Anlatmak isteyip de anlatamayanların cümleleri başka kıyılara sığınır.
Şimdi dön biraz bak yaşadığın yere. Hangi çatlaklara konuştun sen bugüne kadar? Hangi duvarlar seni dinliyormuş gibi yaptı ama ardından seni montajladı? Ya da daha beteri, hiç dinlemedi, ama **“Biz herkesin sesi olacağız”** diye duvarlara bayrak astılar. İnsan bazen konuşamadığı yerde susarak direnebilir sanıyor. Belki doğrudur, belki değildir. Ama Osorezan’daki kadınlar hala yılın bir haftası ölülerle konuşurken çok daha canlılar. Çünkü hiç konuşmayanlar sessizlikte boğuluyor. Öte yandan, Moldova’daki kadınlar hâlâ çatlaklara dua edip cevap almayı bekliyor. Ve belki de biz, cevap vermeyen duvarlara susmayı öğütleyen mahallenin sessiz bekçisiyiz sadece.
Ha, dersen ki “E peki biz ne yapalım bu işin felsefesiyle?” Valla bazen bir duvar görürsün, üstünde sadece bir çatlak vardır. Ama içine bakan, koskoca bir hikâye duyar. Kim bilir, belki o çatlağın adı da ironiyle başlar, “adalet”le biter. Neyse biz en iyisi biraz sessizlik dinleyelim. Ama bu sefer gerçek olanından olsun, su sesi filan. Bak o iyi gelir.
Paylaş
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
Sanatçıysan Vizeye Takıldın Demektir
Pasaport hazır, eser hazır ama kapı duvar. New York uzak değil, başka bir gezegen gibi.
Superman Vakayı Kaptı
Uçan adamın gökyüzü yetmedi, gişeyi de yere serdi. 57 milyon dolarlık ikinci hafta şovu!