Disketle gelen dostluklar bozulmaz


Paylaş
Modemin cızırtısıyla gelen gece muhabbetlerini, ANSI grafikli duvar yazılarını ve bir BBS'e bağlanmanın kalp çarpıntısını unutmak kolay mı
Yıl 1991 falan. Bakırköy’de arkadaşın evindeyiz. Pencerenin kenarına modem kablosunu öylece sarkıtıp ‘telefonu meşgule alma’ kavgaları arasında, geceleri gizli gizli bir BBS¹’e bağlanmanın heyecanı bambaşkaydı. Zaten her şey gizliydi. Türkiye’de internet falan yok, tek umudun telefonla Amerika’dan çekilmiş warez’leri² 2400 baud’la arşive saklamış abiler. Ha tabii, bu romantik illegalitenin yanında “QBasic ile rainfall simulation” yazmak gibi saf sevdalarımız da vardı.
Her cumartesi sabahı, elimde boş disketlerle tekrar tekrar dolandırıldığım Kadıköy pasajı, bizim için bir tür hac gibi bir şeydi. Ne C64’ün kasetlerini, ne de Amiga disketlerini alırken duyduğum heyecanı bir daha yaşadım. Parayı denk getirince aldığım “Lemmings” ilk gece ekran kartı sürücüsü hata verince öyle üzülmüştüm ki, sabaha kadar kitap okuyormuş gibi yapıp battaniyenin altında crysis yaşamıştım. Gerçi o zamanlar internet olmadığından, depresyona girdiğini bile hemen anlayamıyordun.
Bir gün, bizim mahalledeki Ercüment’in abisi, elinde 5.25 inçlik bir disketle geldi. Disketin üstündeki etikette sadece şu yazıyordu:
“DOOM_BETA.EXE – Don’t Tell Anyone”
Öyle bir kutsal hazineydi ki bu, disketi elden ele verirken adeta antika bir vazo taşıyor gibiydik. Hemen çalışmadı tabii, yok EMS memory yok config.sys düzenle, bir şey eksik hep. Yine de o labirentin içinden bir imp sesini ilk duyduğumda kafamdan küçük bir sigorta attı. Ve işte o an, artık sadece oyun oynamadığımı, “başka bir dünyaya adım attığımı” fark ettim.
Haftanın belli günleri bir grup çocuk olarak toplanır, birimiz yeni bir şey bulmuşsa paylaşırdık. Crack ekranı gelse hepimiz “hah bu ünlü grup, bak introsu var” diye sevinirdik. Birimiz Commodore’dan PC’ye geçmişse, geri kalanlar bir yandan kıskanır, bir yandan oyunları almak için onun evinde kamp kurardı. Aramızda lamer’lar³ da vardı, diskete virüsle gelirler, sonra oyunu yüklesen bile “File not found” der, içinden beep’li bir şiir çıkar. Allah’tan o zamanlar ilişkiler kolay silinmiyordu. Küserdik, barışırdık, çocukluk işte.
Teknoloji öğrenmek için İngilizce bilmek gerekiyordu ama bizim sözlükle yeşerttiğimiz bir İngilizce vardı. “Insert disk 2” yazdığında ne demek istediğini anlayana kadar 1 disketi çıkarıp tekrar takmakla geçen zamanları hatırlıyorum. Bir keresinde “Abort, Retry, Fail” ekranına saatlerce bakıp ‘sanırım bilgisayar bize seçenek sunuyor’ diye felsefi çıkarımlar yapmıştım. Gerçi o günlerde ‘fail’ kelimesi bizde sadece yazılı sınavlarda çıkardı, şimdi her adımda karşımıza çıkıyor.

Şimdiki çocuklara bunları anlattığında “romantik fakirlik” zannediyorlar ama biz gerçekten normale en yakın versiyonduk. Elektrik kesildiğinde oyunun yarısının gitmesini, okuldan sonra disketle dolaşan yiğitleri, BBS ekranında çınlayan ASCII kurdelesi gibi şeyleri yaşadık. Bizim zamanımızda ekran kartı değil, yaratıcı karteller vardı ve her bilgisayar başında o kartellerle bir yerlere varılacağına inanırdık. Neyse, şimdi dönüp bakınca komik geliyor ama, o gece o DOOM disketini uyurken yastığımın altına koymuştum. Abartmadım yani, sevgi göstermesem o disket kendini yalnız hissederdi.
Dipnotlar:
1. BBS: Bulletin Board System. İnternet öncesi dönemde telefon hattı üzerinden bağlanılarak mesajlaşma, dosya paylaşımı gibi işlevler sunan çevrimiçi sistem.
2. Warez: Telif hakkı alınmadan paylaşılan, genellikle korsan yazılımlar ya da oyunlar.
3. Lamer: Teknik bilgisi az ama teknolojiyle çok ilgilendiği sanısı yaratan, genellikle sorun çıkaran kişi.
Paylaş
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
Ayı mı? Yok be, Tokyo’daki kiracılar daha tehlikeli
Ev sahibiyle kedi-fare oynayan Japonya’daki çakallardan öğrenecek çok şeyimiz var
Rogue Trader ekibi Warhammer evrenine ayar çekiyor
Her şey sil baştan... Bu karanlık gelecekte masa değil, kader kuralları yeniden yazılıyor