Deprem Felaketi ile Tanıştığımız “Tabiata Karşı Savaş Açan Cahiller Sürüsü”


15 February 2023 16:51
40

Paylaş

Deprem, zamanın başlangıcından beri meydana gelen bir doğa gerçeğidir. Alında bu cümleyi bir “klişe” olarak her fırsatta dile getiriyoruz. “Yer kabuğundaki iki veya daha fazla plakanın birbirine karşı hareket etmesiyle” meydana gelen bu doğa olayı hakkındaki bilgimiz, fikrimiz kendisiyle yüzleştiğimiz zamana kadar bu tip klişeler üzerinden devam ediyor.

Celal Şengör gibi profesör hocaların tv’lere çıkıp anlattıklarından öğrendiğimiz kadarıyla, depremler tektonik plakaların hareketi nedeniyle meydana geliyor. Bu levhalar, gezegenin en dış katmanı olan yerkabuğunu oluşturur. Bu levhaların hareketi, levhaları iten Dünya’nın “mantosundaki” erimiş kayanın dolaşımından kaynaklanıyor. İki ya da daha fazla levha karşılaştığında birbirlerine doğru kayabiliyor ya da biri diğerinin altına girmeye zorlanabiliyor. Bu hareket kayalarda stres birikmesine neden olabiliyor ve bu stres daha sonra bir deprem şeklinde açığa çıkıyor.

Bir depremin büyüklüğü Richter ölçeği kullanılarak ölçülüyor. Bu ölçek 0 ile 10 arasında değişiyor ve büyüklükteki her artış deprem tarafından salınan enerji miktarındaki artışı temsil ediyor. Örneğin 5 büyüklüğündeki bir deprem, 4 büyüklüğündeki bir depremden yaklaşık 32 kat daha fazla enerji açığa çıkarıyor. Bugüne kadar kaydedilen en büyük deprem kaynaklarda 1960 yılında Şili’yi vuran 9.5 büyüklüğündeki deprem olarak geçiyor.

Depremler son derece yıkıcı olabilir evet ve insan yaşamına, altyapıya ve çevreye önemli zararlar verebilir, bütün bunların yanında, uzmanların açıklamalarına göre gezegen üzerinde bazı yararlı etkileri de var.

Depremler normalde kayalarda hapsolmuş mineral ve besin maddelerinin toprağa salınmasına neden oluyor. Mineralizasyon olarak bilinen bu süreç toprağı zenginleştiriyor ve bitkiler için daha verimli hale getiriyor. Yeni kaya oluşumlarını açığa çıkararak ve arazinin topografyasını olumlu anlamda değiştirebiliyor. Bu da yeni sıradağların, vadilerin ve çevre için faydalı olabilecek diğer doğal özelliklerin oluşmasına yol açıyor. Yeraltı maden kaynaklarını ortaya çıkarıyor. Altın veya gümüş gibi değerli metallerin damarlarının açığa çıkmasına ve madencilik şirketleri tarafından daha kolay erişilebilir hale gelmesine neden oluyor. Ama en önemlisi, insanların bilinçlenmesine, sorgulamasına, çürümüş bir dönemin sona ermesine ve yeni bir düzene geçilmesine neden oluyor.

Depremlerin gezegen açısından bazı faydalı etkileri olsa da, bu olayların olumsuz etkilerinin genellikle olumlu etkilerinden daha ağır bastığını belirtmek gerekir. İnsanların hayatını kaybetmesi, altyapının zarar görmesi ve depremlerin diğer olumsuz sonuçları yıkıcı ve uzun süreli olabiliyor.

Önlem Önlem Önlem…

Depremlerin yarattığı en büyük risklerden biri de binalara ve altyapıya verebilecekleri zarardır. Yer sallandığında binalar çökebilir, köprüler yıkılabilir ve yollar geçilemez hale gelebilir. Bu durum acil servislerin yardıma ihtiyacı olanlara ulaşmasını zorlaştırabilir, bu da daha fazla yaralanmaya ve can kaybına yol açabilir. Ayrıca, depremler toprak kaymalarına ve kaya düşmelerine neden olabilir, bu da yolları kapatabilir ve binalara ve altyapıya daha fazla zarar verebilir. Tüm bu sayılanlara yaşadığımız son felakette hep birlikte şahit olduk. Bu büyük doğa olayına karşı ne yazık ki, önlem ve tedbirden başka yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Yapabileceğimiz tek şey ÖN-LEM.

Deprem sırasında güvende kalmak için hazırlıklı olmanın önemli olduğuna bir defa daha şahit olduk. Bu, gerektiğinde birkaç gün boyunca hayatta kalmanıza yardımcı olabilecek yiyecek, su ve diğer malzemeleri içeren bir acil deprem çantasına sahip olmak anlamına geliyor. Aynı zamanda, sağlam bir masa veya sıranın altına sığınmak, pencerelerden ve diğer cam nesnelerden uzak durmak gibi deprem sırasında ne yapılması gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Ancak elbetteki en önemlisi ülke çapındaki devlet kurumlarının hazırlığı. Bu felaketteki kayıplarımızın birçoğunun devletin hazırlıksız yakalanması ya da yetkisiz olmaları nedeniyle meydana geldiğini görmüş olduk.

Ve Cahiller Sürüsü…

Hemen hemen bütün dinlerde ve inanışlarda depremler ilahi gazabın ya da cezanın bir tezahürü olarak yorumlanıyor. Genellikle gerici hocalar takımı yada dini siyasete alet eden liderler tarafından ortaya konulan bu yorum, depremlerden etkilenen toplumlar için ciddi sonuçlar doğurabiliyor.

Depremlerin Allah’ın bir cezası ya da laneti olduğu düşüncesi yeni bir düşünce değil. Aslında bu yorumun kökleri, doğal afetleri ilahi cezalandırmaya bağlayan en eski inançlara dayanır. İncil ve Kuran da dahil olmak üzere pek çok dini metinde Tanrı’nın ya da Allah’ın insanları depremler de dahil olmak üzere doğal afetlerle cezalandırdığına dair bölümler yer alır. Avrupa bu düşünce ile Büyük Lizbon Depremi sonrasında yaşanan tartışmalarla yüzleşmişti. Hem de 1755 yılından itibaren.

Toplumun gerici kesimi bu yorumu tehlikeli bir uç noktaya taşımaktadır. Depremleri genellikle depremden etkilenen insanların “günahkar” faaliyetlerde bulunmak ya da dini kurallara uymamak gibi ahlak dışı davranışlarının doğrudan bir sonucu olarak anlatırlar. Ayrıca depremleri, daha fazla cezalandırılmamak için tövbe etmeleri ve yollarını değiştirmeleri için Tanrı veya Allah’tan gelen bir uyarı olarak da yorumlarlar.

Bu tepkisel yorum, depremlerden etkilenen insanlar için ciddi sonuçlar doğurabilir. İlk olarak aslında bir doğa olayından etkilenmiş mağdurun (kurbanın) suçlanmasına yol açabilir. İnsanlara ahlaksız davranışlarda bulundukları ya da dini kurallara uymadıkları için depremin kendi hataları olduğu aşılanabilir. Bu suçlama, deprem üzerinde hiçbir kontrolleri olmamasına rağmen insanların utanç ve suçluluk hissetmelerine neden olabilir. Ayrıca bu yorum, depremlere karşı kaderci bir tutum takınılmasına da yol açabilir. İnsanlar depremlerin kaçınılması mümkün olmayan bir ceza olduğuna ve kaderlerine razı olmaları gerektiğine inanabilirler. Bu tutum, insanların depremlere hazırlanmak ya da etkilerini azaltmak için proaktif önlemler almasını engelleyebilir. Bütün olarak bu yorumların aslında birer insanlık suçu olduğunu düşünebiliriz. Mağdur olan kişilerin bu biçimde suçlanması ve alınmamış önemlerin bu söylemlerle ört bas edilmesi asıl sorumlu olanların konuyu sulandırmasından başka bir şey değildir.

Depremlerin tepkisel olarak yorumlanmasının bilimsel anlayış ve araştırmalar üzerinde de olumsuz etkileri olabilir. İnsanlar depremleri Tanrı’nın ya da Allah’ın bir cezası olarak gördüklerinde, depremlerin nedenlerine ilişkin bilimsel araştırmaları ya da depreme dayanıklı altyapının geliştirilmesini destekleme olasılıkları azalabilir. Bu durum, depreme hazırlık ve depremin etkilerini azaltmaya yönelik kaynak ve dikkat eksikliğine yol açabilir.

Depremlerin tepkisel bir şekilde yorumlanmasını reddetmek ve bu doğa olaylarının daha bilimsel bir şekilde anlaşılmasını teşvik etmek önemli hale geliyor.

Depremlerin tektonik plakaların hareketinden kaynaklanan doğal bir olay olduğunu, ilahi gazap ya da cezanın bir tezahürü olmadığını kabul etmeli ve bunu her fırsatta dile getirmeliyiz. Kurbanları suçlamaktan kaçınmalı ve bunun yerine depremlerden etkilenenlere destek ve kaynak sağlamaya odaklanmalıyız. Depreme hazırlık ve etkilerini hafifletme çabalarına öncelik vermemiz gerekir. Bütün bunlar, depreme dayanıklı altyapıya yatırım yapmayı, erken uyarı sistemleri geliştirmeyi ve insanları depreme nasıl hazırlanacakları ve müdahale edecekleri konusunda eğitmeyi içerebilir.

Tekrar etmek gerekirse, depremlerin Allah’ın bir laneti veya Allah’ın bir cezası olarak tepkisel bir şekilde yorumlanması ve insanların ısrarla buna inandırılması, depremlere yönelik tutumları ve depremlere hazırlanma ve müdahale etme becerileri üzerinde olumsuz etkilere yol açabilecek tehlikeli bir bakış açısıdır.

Tüm bu bilgiler ışığında, önlem almayı reddeden, önlem alınması için gerekli ekonomik kaynakları propaganda gibi farklı biçimlerde harcayan, alınmayan önlemlerin üstünü örtbas etmeye çalışarak “kader planı” diyen, “asrın felaketiydi, kimse başa çıkamazdı” diyen, hayati tehlike yaratan binaları ve yapıları oy hırsı, koltuk sevdası uğruna imar affı gibi uygulamalarla denetim mekanizmalarından uzaklaştıran, bilimsel uyarıları reddederek bu tü yapılaşmaya müsade eden, çürümüş düzenlerini milyonlarca insanın hayatını tehlikeye atma pahasına devam ettirmek isteyenleri özetleyecek tek tanımlama ancak “Tabiata Karşı Savaşan Cahiller Sürüsü” ya da kendi inançları üzerinden bu tanımlamayı yapmak gerekirse “Allah’a Karşı Savaş Açanlar” olabilir.




0 0 votes
Değerlendirme
Subscribe
Notify of
0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments




copyright 2025 | Gizlilik Politikası | emrehakan.com