Bir tabak suya düşmüş demokrasi gibi


Paylaş
Kuzey Kore'den Tokyo'ya uzanan bir absürtlük hattı var. Ama en garibi bazen evimizin içinden geçiyor.
Tokyo’dan çık, trenle otuz dakika uzağa git. Sessiz bir banliyö mahallesine varırsın. Otomatik kapılar sessizce açılır, insanlar selam vermez ama başını eğer. Kibarca, düzenli, steril bir sessizlikle yaşarlar. Orta yaşlı bir Japon kadının seni süzüp içinden ‘Çorapla mı geldin bu ev toplantısına?’ dediğini hissedersin ama ağzından tek kelime çıkmaz. Çünkü Japonya’da kural açık: `Senin yapmadığın şeyler bile toplum adına utanç olabilir`.
Burası başka bir gezegen gibi. Hani bazen bizim buradaki mahalle baskısını konuşuruz ya, Japonya bunu level atlatmış. Ama burada ahlak zabıtası gibi ortalıkta dolanmaz kimse, asıl kontrol içeriden gelir. Kendi kendini sansürlersin. Çünkü en büyük günah, bir başkasını rahatsız etme ihtimalidir. O yüzden kavga yok, bağırmak yok, sorunları direkt söylemek hele… Aman diyeyim, yüz kaybı olur.
Yüz kaybı, evet. Batı’daki bireycilikten eser yok. Biri hata yaparsa, ailesi utanır, şirketi utanır, hatta milletçe utanabilirler. Bir politikacı rüşvetle yakalansa, ertesi gün gözlüklerini çıkarıp eğilir. Özür diler ve istifa eder. Bizim buralarda ise gözlüğü de bırak, gözümüzün içine baka baka gülümser. Alışkanlıklar fark ediyor ama sonuç genelde aynı:
Herkes sustuğunda, yanlışlar da normalleşiyor.
Bu garip denge hali, işlevsel olduğuna inandırılmış bir delilik. “Tatlı su diktatörlüğü” gibi. Herkes memnunmuş gibi davranıyor ama içten içe bunalıyor. Evinde ağlayan, depresyondan ses edemeyen milyonlarca insan var orada. “Hikikomori”¹ denilen gençler, yıllarca odalarından çıkmıyorlar. Bazen sosyal baskı, polis copundan daha susturucu olabiliyor. İtaat, bir halk sanatı halini almış sanki.
İnsan düşünüyor haliyle, bizim küçük topluluklarımızda da bu tarz sessiz düzenler yok mu? Kayınço yanlış yapar ama uyarmak “ayıp” olur. Çocuk istismarı olur, konu komşu duyar ama karışmak “bize düşmez” olur. Lisedeki tarih hocası saçmalar ama kimse ağzını açmaz, çünkü not var. Sistemi sorgulamak değil, sistemin içinde sessizce kaybolmak öğretiliyor. Japonlar gibi kibar değiliz belki ama aynı düzene başka danslarla ayak uyduruyoruz.
Yani ne kadar uzak görünse de, o tren istasyonunda bekleyen Japon beyefendiyle, bizim sabah servisini bekleyen Ayşe Teyze’nin sessizliği çok benzer: Dert çok ama ses yok. Kültür başka ama kafa yapısı aynı. Standart bir ses tonunda, yüksek sesle soru sormak bile suçmuş gibi. Sustukça rahat ediyoruz sandık ama aslında alıştık sadece. Bir ses çıkarsa panik oluyoruz. Onlarca yıl böyle bastırılınca, en büyük tehdit bağıran biri değil; açıkça düşünen biri oluyor.
Kim bilir, belki de sorun sustalan bir toplum oluşumuzda. Kafayı kuma gömmekle devekuşu bile başa çıkamazken, biz hâlâ “bildiğimizden şaşmayalım” diye oturuyoruz. Neyse… Çay koy, ne konuşuyorduk?
Dipnotlar:
- Hikikomori: Japonya’da özellikle gençlerde görülen, bireyin toplumdan tamamen çekilip evine (hatta odasına) kendini kapatması durumu. Genellikle uzun yıllar dışarı çıkmama ile sonuçlanır.
Paylaş
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
Kablo yok, dedikodu çok
MTV’nin drama kaynayan dizisi ücretsiz izleniyor... Yalnız tembel olmayacaksın, tık tık usulü iş çözeceksin.
Bu Lasso işi uzadı, 4. sezon geliyor!
Roy hâlâ sinirli, Keeley hâlâ parlıyor, Ted? Büyük ihtimal hâlâ bisküvi peşinde.