Arjantin’de bir kasaba cenneti: Çukur kaz, kral ol


Paylaş
Bazen sadece yerin altına girmek istersin çünkü yerin üstü fazla kalabalıktır
Şimdi sana Patagonya’dan, Arjantin’in gözlerden uzak bir köşesinden bahsedeceğim, bir avuç insanın yerin altına inip oraya hayat kurduğu bir mikrokozmos… Adı **Las Grutas** değil, o turistik olan. Bizim konumuz **San Pedro de Colalao**, ama olay orada da değil; olay Patagonya’nın ortasında, adeta evrenden gizlenmiş gibi duran minik bir yerleşim: **Cuevas de las Manos** yakınlarında, yeraltına kazılmış oyuk evlerde yaşayan bir topluluk. Öyle 5 yıldızlı sığınaklar filan değil, baya kürekle, kazmayla kazılmış yerler. Üstlerinde toprak, içlerinde hayat. Elektrik bile bazen var bazen yok, ama adamların keyfi yerinde. Neden mi? Çünkü yukarısı can sıkıcı.
Bu insanlar modern hayatın dayattığı zımbırtılardan, kapitalizmin soktuğu yarış pistinden, TikTok filtrelerinden, gündem dayatmalarından kaçmışlar. Tabii ki kimse “Ben influencer’lardan kaçtım” demiyor, ama mevzu orada bir yerde. Yeraltına inen bu insanlar aslında bir tür **görünmezlik sanatı** icra ediyorlar. Sahnede olup alkış almaktansa, kuliste bir şarap açıp perdeleri seyretmeyi seçiyorlar. Hayatın o gösteri tarafını, sosyal medya kürsüsündeki megafonu, belediyelerin süslediği tuhaf yürüyüş yollarını filan boş vermişler. Ve bir bakıma, epey haklılar.
Biz burada üst katta, yani yerin üstünde ne yapıyoruz peki? Gürültüler içindeyiz. Herkes her an bir şey duyurmak zorunda. “Bakın buradayım, yaşadım, sevdim, kahve içtim” çığlıkları arasında kimin gerçekten yaşadığı, kimin poz verdiği belli değil artık. O yeraltı evleri biraz sessizliğe, biraz da kendiyle baş başa kalmaya açılan delikler gibi. Karanlık değil oralar, tam tersine medyanın parlattığı yalancı ışıklardan uzak, daha gerçek bir aydınlık var belki de orada.
Şimdi diyeceksin ki, “O kadar işimiz gücümüz varken kim yere ev kazar?” Eh, adamlar da zaten ilk başta zorunluluktan yapmış. Rüzgar, soğuk, bazıları politik iklimden kaçış derken başlamış bu hikâye. E sonra da demişler ki, “E lan burası çok daha iyiymiş.” Bazıları için küçük bir çukur bile özgürlüğün sembolü olabilir. Bize saçmalık gibi gelen bir tercihte, başka biri tüm aklını, kalbini bulabilir. Hani derler ya, **her yiğidin yoğurt yemesi ayrıdır**, bu da onun biraz taşlı, topraklı versiyonu.
Yerin altı bazen üstünden daha ferah olabilir. Hele ki yukarısı yalanla kaplıysa.
Garip bir şekilde, bu yeraltı kasabaları bana bazı küçük Anadolu kasabalarını hatırlatıyor. Hani üstü bakımsız ama içindeki insanlar dış dünyaya kulaklarını tıkamış gibi yaşar ya… İşte orada da kimse sana her gün D vitamini mi aldın, haftalık kar-zarar tablonu çıkardın mı diye sormuyor. Modern kölelik zincirlerinden birkaç metre toprakla uzaklaşmışlar. Evet, biraz çamurlu ama en azından zincirsizler.
Yani, bazen çözüm gökten inmez, yerden çıkar. Yerin altına girmek kaçış değil, bazen direniştir. Kendi kabuğunu kendin oymak, belki de bu zamanda yapılabilecek en şahane anarşidir. Ha, biz mi? Biz daha kapının önünde oturmaya küskünüz, çukur kazmak hayal bile değil. Ama olur da bir gün sen de televizyon haberlerinden, plazaların tatlı yalanlarından, bireysel gelişim podcast’lerinden sıkılırsan, aklına gelsin. Birileri çoktan kazmaya başladı bile.
Dipnotlar
1. Görünmezlik sanatı: Genellikle toplumsal baskıdan kaçmak ya da sistemin dışında kalmayı seçmek için düşülen stratejik bir sessizlik veya geri çekilme hali.
Paylaş
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
Pasaportu Kaptığın Gibi Çarlığa Uç!
Bir Dostoyevski fantezisine bilet almak artık konsolosluk kapısında ömrünü harcamayı gerektirmiyor
Bütün Netflix Arşivini Göz Açıp Kapayıncaya Kadar İndirmek
Sinyal bile vermeden tüm sezonu indiren bir hız düşün. Japonlar, o hızın da ilerisinde.