Pisagor’un Fasulye Travması


14-06-2025

Paylaş

Bu yazı, Pisagor’un sayıların ilahi düzenini savunurken fasulyeye karşı gösterdiği takıntılı düşmanlığı, ironik ve alaycı bir dille ele alıyor. Türkiye’de çocukların sayı saymayı fasulyelerle öğrenmesiyle başlayan metin, Pisagor’un fasulyeyi ruhun geçit kapısı olarak görüp yemeyi yasaklamasını tarihsel ve felsefi bir çelişki olarak sunuyor. Eğitici bir materyal olarak kullanılan fasulyenin, sayıların efendisi tarafından lanetlenmiş olması; sayıların armonisini çözen bir filozofun, kuru baklagil yüzünden ölmesiyle trajikomik bir hâl alıyor. Yazı, eğitim sistemi, felsefe ve bağırsak gazı arasında şaşırtıcı bağlar kurarak, mizahi bir dille hem geçmişe hem günümüze laf çakıyor.

Şimdi bakın arkadaşlar, biz bu hayatta ne öğrendiysek ya fasulyeyle sayarak öğrendik, ya da fasulyeden sakınarak. Türkiye’de hemen herkesin ilkokul travmalarından biridir; “Al bakayım şu kırmızı fasulyeleri, kaç tane var? Hadi üç tanesini alırsak kaç kalır?” gibi sorularla zekâmız ölçülmeye çalışıldı. Adeta sayının somutlaşmış hâliydi o minik fasulyeler. Soyut kavramlara karşı kolektif mücadelemizin ön cephesinde, cephede savaşan birer baklagil.

Şimdi bu masum görünümlü, protein deposu eğitim neferi fasulyeye bir bakalım. Sıradan bir yemeklik malzeme değil, bildiğin pedagojik araç olmuş. Ama gel gör ki, sayıların efendisi Pisagor denen abimiz, bu fasulyeyi şeytan gibi görüyordu. Öyle “Ben gaz yapıyor diye yemiyorum” tarzı bir hassasiyet de değil bu. Yasak. Bildiğin haram ilan etmiş. Öyle “Ben sevmiyorum” değil, “Kimse yemeyecek ulan!” demiş. Çünkü fasulye, Pisagor’a göre ruhun geçiş kapısıymış. Nasıl bir geçiş bu? Pasaportla mı giriliyor, vize gerekiyor mu, belli değil. Ama öyle ciddi ki adam, öğrencilerine “Öl ama fasulye yeme” diyor. Ciddiyim.

Hatta rivayet o ki, Pisagor bir gün düşmanları tarafından kovalanırken bir fasulye tarlasına geliyor ve oradan geçmeyi reddediyor. Yani ölüm var, kovalayanlar var, ama adam “Yok kardeşim ben bu fasulyeyi çiğnemem” diyor ve oracıkta ölüyor. Yani düşünebiliyor musunuz, adam sayıların ardındaki ilahi düzeni çözmüş ama kuru fasulyeyle olan sorununu çözememiş. Bir bakıma bu da evrensel bir adalet belki. Sayıların armonisini anlayan adamın sonunu, iki liralık bakliyat getiriyor.

Düşünsene, sen “1” ile “π” arasındaki tüm güzelliği, armoniyi çözmüşsün ama bir nohut kadar olmayan fasulye seni bitiriyor. İşte burası çok ironik, çünkü bugün dünyadaki milyonlarca çocuk, sayı saymayı Pisagor’un mezarından dönen bir fasulyeyle öğreniyor. Çocuk: “Bir fasulye, iki fasulye…” Pisagor: “LAN YAPMA!!!”

Yani öyle bir döngü ki bu, sayının temsili olan şey, sayının filozofik babası tarafından lanetlenmiş. Adeta dramatik bir tragedya. Sen aritmetiği halka indirmeye çalışırken, bir yandan Pisagor’un ruhu mezarında ters dönüyor olabilir.

Ha sorarsan bugün kim haklıydı diye, bilemem. Pisagor belki hakikati biliyordu. Belki fasulye gerçekten boyutlar arası geçit, Matrix’in içinde bir bug. Ama bir yandan da günümüz eğitim sisteminde, fasulyeyle saymayı başaramayan çocuklara “zeka problemi” etiketi yapıştırılıyor.

İşte tam bu noktada Pisagor’un fasulye travması, hem felsefi bir çıkmaz, hem eğitim sistemine karşı bir başkaldırı, hem de bağırsak gazı ile sonsuzluk arasındaki o ince çizgiyi temsil ediyor.

“Sayılara tapan adamı bir baklagil bitirdi.”


Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!



Anayasaya El Basıp İrade Gasbı Yapanlar

Göreve başlarken “namusum ve şerefim üzerine” diye yemin edenlerin, birkaç ay sonra aynı metni bypass etmeye çalışması sadece hukuki değil, ahlaki bir meseledir. Anayasaya sadakat sözünü, politik esneklikle değiştiren bir anlayış, halkın iradesini temsil etmekten değil, yönetmekten bahseder. Bu yazı, yeminlerin anlamını, sadakatin süresini ve meşruiyetin kaynağını sorguluyor.

Anora Filmi Üzerine: Görünmezliğin Görünür Hâli

Sean Baker’ın Anora filmi, New York sokaklarının arka planında geçen, ama her cümlesiyle izleyicinin iç dünyasına tokat gibi inen bir anlatı. Teknik olarak 8.5/10’luk bir yapım benim gözümde. Işık, ses, kamera açıları, senaryo, kurgu...






    copyright 2025 | Gizlilik Politikası | emrehakan.com