Şehir konuşmaz, dedikodu yapar


08-07-2025
147 😱

Paylaş

Kimin ne yaptığı belli değil ama herkes çok emin gibi duruyor

Bir şehirde yaşıyorsan, hele ki onun arka sokaklarını az biraz tanıyorsan şunu fark ediyorsun, her sokak kendi dizisini gizli gizli çekiyor. Oyuncular amatör, senaryo zayıf ama izlenme oranı tavan. Ve işin kötüsü, kimsenin kamera önünde olmadığını sanması. Ama herkesin sahneye hazır gibi yaşaması. Yani bu şehir govor¹ kesilmiş, kimsenin ağzı susmuyor ama herkesin dili tüy gibi hafif: Söze gelen ağızı torba değil ki büzesin.

Bir zamanlar Japonya’daki Inemuri² geleneğine denk gelmiştim. Adamlar topluca uyuklamayı bir meziyet sayıyor. Otobüste kafayı omzuna düşüre düşüre, ofiste sandalyesinde secdeye yatırcasına uyuyanlara kimse çemkirmiyor. Niye mi? Çünkü bu, çalışan ve topluma katkıda bulunan birey olmanın işareti. Yani “Bu arkadaş o kadar çok iş yaptı ki burada bayılmış kalmış” gibi bir mantık. Şimdi bizde olsa? Hemen: “Kesin gece alem yaptı”, “Kocaları evde huzur vermiyor herhalde” gibi dedikodular rüzgar gibi… Rüzgar dedik mi, buradaki rüzgar hep kişinin arkasından eser nedense.

Dedikodu bizde bir sosyalleşme biçimi değil, bir tür sosyal mühendislik aracı gibi çalışıyor. Birine bi’ şey yakıştır, sonra bak bakayım nasıl değişiyor huyu, suyu. Mahallenin yoğurdu bile bir gecede karpuz çıkar ama sen hâlâ kimse fark etmez sanırsın üstüne limon sıktıklarını. Bu, kontrolün mekanizması: Gözle değil, dille denetim. Gören yok ama duyan çok. Ve duyulan şey, çoğu zaman hakikatin üstünden çekilmiş bir fön makinesi. Bi’ hışırdayıp geçiyor.

Bu yeni tip mahalle cehennemi; ne top oynayan çocuk var, ne de manavın önünde dedikodu çeviren teyze. Ama cep telefonları dolusu sesli mesaj var, story’lerle dönen iflah olmaz ipsiz kurgu var. Burası reality show değil ama izlediğin şey gerçeklik değil.

İnsanlar artık bireysel kararlar alırken toplumun ne diyeceğini değil, algoritmanın ne göstereceğini düşünüyor. Kafamı sallasam kim görmüş, filtre koysam kim sevmiş… “Ben kimim?” sorusunu kendine değil, DM kutusuna soruyorsun yani. Ve bu cevaplar çoğu zaman bir şehir efsanesi kadar gerçek dışı: Ama ilginç, ama uyduruk, ama çok inandırıcı. Ne ironik ki şehirde en çok konuşulanlar, aslında hiç yaşanmamış olanlar.

Geçenlerde biri sordu: “Halkın genel algısı neden bu kadar çabuk şekilleniyor?” Dedim ki, halk algısı değil bu, korkunun algoritması. “Ya yanlış anlaşılırsam” paranoyası var ya hani, işte o aslında çoktan anlaşılmış olduğunu sanmanın tuhaf özgüveniyle birleşince bu garip sakin terör ortaya çıkıyor. Kimsenin kimseyi gerçekten dinlemediği ama herkesin birbirini çok iyi çözdüğünü sandığı bir topluluk düşün: Freud bile istifa ederdi.

Şehir konuşmaz, şehir dedikodu yapar. Ve dedikodu sadece söylenmekle kalmaz, şekil verir, yönlendirir, bazen de yok eder. Bunu değiştirmek kolay değil ama en azından bir yerlerde uyuklayan birini görünce göz devirmemeyi deneyebiliriz. Belki onun da hikayesi bir şehir efsanesine dönüşmemiştir daha. Şimdilik bu kadar, dedikoduya malzeme vermeden kaçayım.

Dipnotlar:

  1. Govor: Slav dillerindeki ortak kelimelerden biri; “konuşan kişi” anlamına gelir ama yoğun şekilde boş konuşan, durmadan ahkam kesen için de kullanılır.
  2. Inemuri: Japon kültüründe iş yerinde ya da toplu taşımada uyuyakalmanın makbul sayıldığı sosyal bir davranış biçimi.
emrehakan
emrehakan
Algoritmaların susturamadığı bir ses. Gündemin gürültüsünde pür net, ne akıma kapılır ne moda yazar. Anı yakalamaz, onun üzerine not düşer. Evet "NOT".



Paylaş

Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!



Yıldız geri dönüyor mu yoksa göz mü kırpıyor

WWE sahnesinde eski kankalardan biri fitili ateşlemeye hazırlanıyor gibi… Hatta tahmininden bile önce.

Nobel'le gelen Bibi, tehditlerle giden Trump

Bibi'nin elinde Nobel mektubu, aklındaysa Gazze'yi boşaltmak vardı. Barış mı? Hadi oradan






    copyright 2025 | Gizlilik Politikası | emrehakan.com