Kelle alıp dua ettirenler kulübü

Paylaş
Kimin duası, kimin ahı tuttu bilinmez ama kafa kesip şükredenler hâlâ aramızda geziniyor
Bağdat’ta bir zamanlar garip bir gelenek vardı. Adını ilk duyduğumda güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Hikâye şöyle, biri kafayı kesiyor, sonra da ellerini semaya açıp dua ediyor: **”Şükür ya Rabbi, muradıma erdim.”** Evet, bildiğin kelle, hem de insan olanından. Bunu yapanın amacı kişisel değilmiş pek. Töre böyleymiş, düzen böyleymiş. Ne zaman biri büyük bir derdi aşsa ya da bir isteğine kavuşsa, **şükür kurbanı olarak insan kafası** kesermiş. Hayvana kıymak da değil yani, direkt canlı yayında insan. Gönlünden kopuyorsa artık.
Bunu anlatırken etrafına toplanan yaşlılar “O zaman öyleydi, şimdi olsa yapmayız” filan diyor ama gözlerini kısarak anlattıklarından, içten içe bir hayranlıkla andıkları da fena halde belli. İşin acıklı tarafı da şu, bu sadece tarihi bir garabet değil. Bugün de şekil değiştirip başka ortamlarda karşımıza çıkıyor. Artık kafa uçurmuyorlar belki ama sosyal medyada linç mangalarıyla, ekran karşısında günah keçisi arayanlar ordusuyla aynı niyeti güdüyorlar. Bir kelle düşün, yere düşsün de milletin içi rahat etsin. Sonra da ekran kararıyor, fonda bir ilahi. **”Oh be, nihayet biri cezasını buldu.”**
İşin felsefi kısmı da tam burada başlıyor. Hiç düşündün mü, neden başkasının cezası bizi rahatlatır? Neden birine haddini bildirmek sanki iç huzurumuz için gerekli bir şeymiş gibi hissettirir? Bu sadece ilkel bir adalet anlayışı mı, yoksa içimizi kemiren bir kıskançlığın, bir öfkenin kılıfı mı? Freud buna “quasi-religious release”¹ derdi büyük ihtimal. Yani, dinden çok, dindar gibi davranmanın verdiği psiko-sosyal tatmin.
Bir yandan da, halkın büyük kısmı kendini bu duasal kana susamışlıktan pay biçiyor. “Benim de dileğim vardı, olmadı. Demek ki birinin kellesi düşmesi gerekiyordu.” Bu mantıkla işleyen bir toplumda ne hikmetse herkes ya cellat ya kurban. Arası yok. Ya dualarının kabulü için kelle bekliyorsun, ya da başına torba geçirilmesin diye dua ediyorsun.
Şimdi biri çıkıp “Ama biz medeni bir ülkeyiz” diyebilir. Hah, işte orda bir duralım. Medeniyet artık arabamızın modelinden ya da AVM sayısından ölçülmüyor. Gerçek medeniyet, **kafanın kesilmediği ama fikirlerin kırılabildiği** yerlerde başlıyor aslında. Beğenmediğin bir fikrin kafasını uçurmakla, beğenmediğin bir adamı sansürle boğmak aynı paradigmanın farklı versiyonları. Sadece bıçak biraz dijitalleşmiş, hepsi bu.
Yani diycem o ki; eğer bir gün biri çıkıp saçma bir şey söylediğinde içinden “bunun kafası alınmalı” diye geçiyorsa, kendine bir dur de. Belki de ihtiyacın olan şey, cellat değil, biraz sakinliktir. Ha, dua mı edeceksin? Et tabii. Ama önce şu kesilmemiş kafanı bir kullan.
Dipnotlar
1. quasi-religious release: Dinsel olmasa da dini ritüellere benzer şekilde insanın içini rahatlatan eylemler. Günah çıkarma hissi verip, psikolojik boşalma sağlar. Örn: Twitter’da lince katılmak.
Paylaş
Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!
Oasis geri döndü ve elini korkak alıştırmadı
Sahneye çıktılar, ‘biz buradayız’ dediler, doksanlar soğuk ter içinde uyandı
Çocuğa kremalı bisküvi yedirmek akıl mı, şeker tuzağı mı
Kreması var diye besin sanma, çocuk ağzı tatlıdan değil sağlıktan anlarsa hayat kurtulur