Bir avuç Çumac, bin yılın sabrı


07-07-2025
5 😲

Paylaş

Kuzeyde bir yerde, kimsenin umurunda olmayan insanlar bir gün zaten olanı yapmayı bıraktı

Sen şimdi hiç Çumacları duydun mu? Büyük ihtimalle hayır. Duymaman da çok normal, zira bu arkadaşlar ‘hadi biz biraz entel takılalım’ diye değil, bildiğin bin yıl önce, kuzeyin buzla flörtleşen dağ köylerinde başlarını devlete kırdırmamak için kendi haline çekilmiş bir halk. Ne kral dinlemişler, ne vergiciye törenle kapı açmışlar. ‘Kimseye eziyet etmem, kimse de bana bulaşmasın’ demişler. Evet, ta 11. yüzyılda, Netflix yokken, Wi-Fi bile hak getire iken… Bunlar kendi Wikipedia’larını yaşıyorlardı yani.

Çumaclar dedim ama öyle etrafı duvarla çevrili, kendi bayrağı olan bir minyatür cumhuriyet değillerdi. Daha çok ‘biz ne kadar az konuşursak o kadar az dert gelir’ diyen bir kolektif sükunet biçimiydi. Aralarında resmi bir lider yoktu, ama her aile büyüğünün sözü kendi çatısında kanun gibiydi. Günümüzde böyle bir yapı olsa Bakanlıklar Bakanlığı hemen ‘paralel köy’ falan diye çat kapı içeri girerdi. Ama o zamanlar yukarıdakiler oralara kadar ulaşamıyordu. Eh, bilen bilir; büyük balığın ağzı bazen küçüğü yutamadan donuverir.

Şimdi diyorsun ki, iyi de bu zamana ne alaka? Vallahi alaka çok. Çumaclar her türlü merkezi otoriteden uzak, kendi kendine yeten peşkeşsiz bir düzen kurmuşlardı. Bugün bizim burada belediyesi kimin, valisi ne zaman geldi, kayyım ne diyor tartışmasının ortasında turşu kavgası gibi kalıyor bu basitlik belki ama, bir düşün: İnsanlar, karmaşık değil sade düzenlerde daha mı huzurlu acaba?

Çumaclar bir devlet inkarı yapmıyorlardı esasen. Onlar sadece sistemsizliğin daha yaşanabilir bir sistem olduğuna inanmışlardı. Öyle sermayeyle samimi ilişkileri falan da yoktu. Toprak herkesindi, yani topraklı olman değil toprağa topuk basman önemliydi. Şimdi burada biz neyi tartışıyoruz? Sit alanı mı değil mi, kamu malı mı özelleştirme mi? Çumaclar gülse yeridir. Yüz yıl öncesinin cevabını biz hala soruyoruz. Kabak çiçeği gibi açılan ihaleler bizim kırda açan papatyalarımızı solduruyor artık.

Dahası var. Çumaclar, başka halklardan gelenleri reddetmez ama kendi hayat tarzlarını da dayatmazmış. Bir nevi ‘bir lokma, bir hürmet’ felsefesi. Bugünün göçmen krizleri, sınır meseleleri, mahalle mahalle homurdanan sosyal medyamız falan… Çumaclar olsa “koy kazanına, acısıyla yenir” derdi. Ama bu devirde acıyı bile markalıyoruz.

Hee, sahi, niye duymadık bunları hiç? Çünkü tarih, kazananın hikayeyi yazdığı bir sahne. Çumaclar savaşı seçmeyince, tarihin manşeti de olmadı. Ama belki de mesele de tam bu. Savaşmayanlar unutulur, ama huzurları en uzun sürenler onlar olur. Bugün hâlâ o dağlara gidersen bazılar köy adlarını bile söylemek istemez. Şehirden gelen sorarsa “biz buralıyız işte” deyip geçiştirirler. Onların derdi anlatılmak değil, yaşamak. Bizse yaşadığımızı anlatmaya çalışıyoruz. Belki de mesele o farkta gizli.

Bu yazıyı okurken aklına bazı yerler geldi mi? Hani ‘biz aslında güzel ülkedeyiz ama bi şeyler eksik’ diye düşünüyorsan, işte o eksik belki de çoktan vardı da üstünü geçim derdiyle örttük. Herkesin gözü gökteyken, bazı şeyler toprağın altında kalıyor çünkü. Ve unutma; sessizlik bazen en yüksek feryattır.

Hadi şimdi YouTube kapat, sessizliğe çay koy. Çumaclar gibi olamazsın belki ama bugün azıcık susmak, belki biliyormuş gibi davranmanın önüne geçer. Hem zaten dememiş miydi atalar, azıcık aşım kaygısız başım diye?

emrehakan
emrehakan
Algoritmaların susturamadığı bir ses. Gündemin gürültüsünde pür net, ne akıma kapılır ne moda yazar. Anı yakalamaz, onun üzerine not düşer. Evet "NOT".



Paylaş

Yeni yazılar yayına girer girmez ilk okuyan sen ol!



Truman’ın Gölgesinde Hepimiz Birer Sahte Işıkçıyız

Kamera nereye dönse, herkes aynı ışıkta parlamaya çalışıyor. Ama ışık hep yukarıdan, gölge hep aşağıda. Senin ışığın başkasının gölgesini yaratıyor.

Ayini Bitip Faturası Kalanlar

Bazen 'gelenek' dedikleri şey sadece düzgünce sorgulanmamış bir zincirleme kazadır






    copyright 2025 | Gizlilik Politikası | emrehakan.com